Araştırmacılar bu tür organizmalara, Xenobot ismini veriyor. Bu isim, hücrelerin ait olduğu kurbağa türü Xenopus laevis’ten geliyor.
Aslında Xenobotlar, ilk kez geçen yıl üretilmişti. Şimdiyse o robotların arkasındaki ekip, tasarımlarını geliştirdi ve yeni yeteneklere kavuşturdu.
ABD’nin Massachusetts eyaletindeki Tufts Üniversitesi’nden Michael Levin ve meslektaşları, küresel şekle sahip Xenobotlar oluşturmak için 24 saatlik kurbağa embriyolarından dokular çıkardı. Daha sonra bu dokular, minimum fiziksel manipülasyonun ardından, kendiliğinden küresel yapılara dönüştü.
31 Mart’ta hakemli bilimsel dergi Science Robotics’te yayımlanan çalışmada, insanın rehberliği veya yardımı olmadan büyüyebilen ve eski nesilden daha hızlı hareket edebilen yeni nesil Xenobotlar, ayrıntılarıyla açıklandı.
Ayrıca bu yeni nesil, yalnızca bir hafta hayatta kalabilen seleflerinden üç ila 7 gün daha uzun yaşıyor. Ayrıca mavi ışığa maruz kaldığında çevrelerini bir dereceye kadar algılama yeteneğine sahip.
İlk bakışta bu Xenobotlar, suda yaşayan diğer mikroskobik canlılarla, örneğin amipler veya planktonlarla karıştırılabilir. Bazıları bulundukları labortatuvar kabındaki parçacıkların etrafında dönerken, bazıları da bir şey arıyormuş gibi ileri geri dolaşıyor.
Öte yandan bir kapta toplanan Xenobotlar bir topluluk gibi hareket de edebiliyor. Birbirlerinin varlığına karşılık veren organizmalar, kolektif faaliyetlere katılabiliyor. Bu da bir grup Xenobot’un bir görevi tamamlamak için birlikte çalışabileceği anlamına geliyor.
Çalışmanın bulgularını yorumlayan ve İsrail’deki Tel Aviv Üniversitesi’nde görev alan evrimsel biyolog Eva Jablonka, bunları “yeni bir organizma türü” diye niteliyor.
Boyutları çeyrek milimetreyle yarım milimetre arasında değişen bu organizmalar, “yaşayan ve programlanabilen robotlar” diye biliniyor.
500 ve bin arasında canlı hücre barındıran bu organizmalar, robot diye anılsa da aslında tamamen organik dokuya sahip.
Xenobotların günümüzde birçok kullanım alanı olabilir. Bu minik organizmaların, okyanusları mikroplastiklerden ayrıştırmada, radyoaktif ve tehlikeli alanlara erişim sağlamada fayda sağlayabileceği ve hatta insan vücuduna belirli ilaçları taşıyabileceği düşünülüyor.
Yorumlar kapalı.