Uzmanlar, travma habercisi olabileceği için olayın ardından açlık ve iştahsızlık gibi belirtilerin dikkate alınması gerektiğine dikkat çekerken akut dönemde ruhsal müdahale yapmanın da uygun olmayacağını vurguluyor.
Uzman Klinik Psikolog Serkan Elçi, aniden ve öngörülemeyecek şekilde gelişen olayların insan hayatında yol açtığı travma süreçlerine değindi ve önemli tavsiyelerde bulundu.
Travma yaşayan kişide öfke ve inkar görülebiliyor
Psikolojik travma kavramını ‘yaşama, vücut bütünlüğüne, sevdiklerimize ve inanç sistemimize dair tehdit oluşturarak aniden gelişen ve kısmen öngörülemeyen, psikolojik olarak hasar bırakan yaşam olayları olarak tanımlayan Uzman Klinik Psikolog Serkan Elçi, “Bu tür olaylara maruz kalmış olan kişilerde de öfkenin ve inkarın görülmesi olası davranışlardır. Geleceğe dair hayalleri ve hedefleri geçmiş deneyimlerimize göre belirleriz. Fakat beklenmedik bir anda gelişen doğa olayları, tüm hayal ve hedeflerimizi de yanan ormanlar, yıkılan evler, sele kapılan eşyalar gibi alıp götürür.” dedi.
Travmalar çocuklarda daha büyük etki yaratabiliyor
‘İyi şeyler iyilerin, kötü şeyler kötülerin başına gelir’ öğretisiyle büyütülen bir toplumda, başımıza gelen bu tür kötü olayların özellikle çocukların gözünde oluşturduğu travmanın çok daha büyük olduğunu vurgulayan Elçi, “Olaylarda kendilerinin de bir katkısı olduğu düşüncesine kapılabilirler. Örneğin ‘annemi üzmeseydim evimiz yanmayacaktı’ gibi bir algıya kapılması muhtemeldir. Çünkü o iyi biri ve başına kötü bir şey geldi. Adil dünya inancı denilen bu sistem gibi tüm toplumsal mitlerin aslında inanç sistemimize bir saldırı olduğunu söyleyebiliriz. İnanç sistemi dediğimizde sadece dini değil, hayatı algılama sistemimiz de devreye giriyor.” diye konuştu.
Kişiler olaylardan sonra farklı evreler yaşıyor
Uzman Klinik Psikolog Serkan Elçi, ‘Yaşanan doğa olaylarının ardından ortaya çıkan ilk etki, kendisi ve sevdiklerinin fiziksel bütünlüğüne bir zarar gelip gelmediğinin kontrolüdür.’ dedi ve sözlerine şöyle devam etti:
“Burada sorun görülmeyen kişilerde ‘kahramanlık’ dönemi devreye giriyor. Bu dönem de canla başla çalışıldığı, sadece kendi toprağı için değil ihtiyaç duyan herkese yardım elininin uzatıldığı, yükselen hormonal düzeylerle de yorgunluğun hissedilmediği bir dönemdir. Ardından farkındalık dönemi başlar ve aslında yüzleşmede tam bu dönemde gerçekleşiyor. Olayın yaratmış olduğu psikolojik etki, farkındalık döneminde açığa çıkıyor. Farkındalık döneminden yaklaşık 1 ay sonra gelişen çöküş dönemi, ruh sağlığı çalışanlarının aktif rol alması gerektiği bir dönemdir. Bazı kişiler farkındalık döneminde psikolojik iyi oluşu sağlayıp, ruhsal yaraları sarabiliyorken, bazı kişilerin ise destek alarak üstesinden gelmesi mümkün hale geliyor. Bunu yastan çıkma ve hayatı kurma çabası takip ediyor. Ancak hatırlatıcı olaylar olunca, örneğin küçük yangın görüntüleri ile karşılaşıldıysa, selden etkilenildiyse yağmur yağması ya da olayın yıldönümleri gibi dönemlerde kişiler düşüşler yaşıyorlar. En son yeniden yapılanma gerçekleşiyor ve bu grup başa çıkanlar diye tanımlanıyor. Ancak herkes travmaya maruz kalmayabiliyor.”
Bedenin verdiği uyarılar dikkate alınmalı
Sel, yangın, deprem gibi büyük bir toplumu etkileyen afetlere maruz kalmış olan kişilerin sıcağı sıcağına hiçbir psikolojik reaksiyon göstermeyebildiklerini ifade eden Elçi, “Onlara ufak tefek gelen iştahsızlık ve uykusuzluk gibi bazı fiziksel belirtilerin psikolojik travmanın habercileri olduğunu söyleyebiliriz. Bedenin vermiş olduğu bu tür uyarılar dikkate alınmadığı taktirde, beyin devreye girerek düşünce sisteminin de sağlıksız çalışmasına neden oluyor. Bazen gizli olarak geçmişte yaşanmış olan travmatik olaylar kendisini gösterebiliyor. Bilinç unutsa da bilinçaltı her şeyi depoluyor ve çağrıştırıcı ufak uyarılarla da kendisini maskeli şekilde gösterebiliyor. Örneğin son günlerde yaşanan yangın ve sel felaketlerine şahit olan çocuklarda ve gençlerde ilerleyen yıllarda anksiyete dediğimiz kaygı bozuklukları veya belirli bir nedene bağlanamayan depresif atakların yaşanması muhtemeldir.” dedi.
Akut dönemde ruhsal müdahale yapılmamalı
Akut dönemde yani olaya dair etkilerin ve fiziksel yaraların henüz ortadan kalmadığı dönemde ruhsal bir müdahale yapmanın uygun olmadığını vurgulayan Uzman Klinik Psikolog Serkan Elçi, “Fiziksel koşullar uygun hale geldikten sonra, yani herkes çekildikten sonra ruhsal yaranın boyutu açığa çıkacaktır. Toplumsal bilinci yüksek olan bir kültüre sahip olmak büyük zenginliğimizdir. Bu dönemde de herkes elinden geldiğince birbirine yardımcı olmak için uğraş içerisindeler. Nasıl ki bir cenazenin ardından taziye evleri ve çadırları kurulur, orada yad edilir, acılar paylaşılır, bu tür afetlerden sonra da yakında olanlar fiziken, uzakta olanlar sosyal medya üzerinden acıları paylaştıklarını dile getiriyorlar.” ifadelerini kullandı.
Koruyucu faktör kaynakları önemli
Bir kişinin hayatında koruyucu faktör kaynakları ne kadar fazlaysa, travmatik olayları algılamasının bir o kadar hafif düzeyde olacağını belirten Elçi, “Kaynaklar kişiye iyi gelen, yaptığında veya birlikte olduğunda keyif aldığı kişiler, yerler, eşyalar veya hobi değeri taşıyan aktivitelerdir. Örneğin deniz kenarına gidip müzik dinleyerek rahatladığını keşfeden bir kişi bu kaynağı aktif tutarak yaşamış olduğu stresörlerin düzeyini daha aşağıda tutacaktır. Ailesinden sohbet etmeyi sevdiği veya birlikte güzel vakit geçirdiği arkadaşlarıyla sevdikleri bir şeyleri yapıyor olmak, yine aynı şekilde travmanın etkisini daha da azaltacaktır. Fakat bu tür kaynaklar olaydan hemen sonra çıkarılamaz, geçmişte var olan ve iyi geldiğini bildiğimiz davranışlarla devam edilebilir.” diye konuştu.
Topluluk halinde vakit geçirmek daha doğru
Bir diğer önemli noktanın yalnız kalmaktan çok topluluk halinde vakit geçirmek olduğunu belirten Uzman Klinik Psikolog Serkan Elçi sözlerini şöyle tamamladı:
“Çünkü bu acı bireysel değil, bir köyü veya bir şehrin tamamını etkiledi. Aynı acıyı yaşayan insanlarla bir arada olmak, olaylar anında hissettikleri korkuyu, üzüntüyü, endişeyi ve öfkeyi paylaşmaları ruhsal açıdan yine koruyucu bir faktör olacaktır.”