1. Haberler
  2. Kültür Sanat
  3. Türk sanat müziğinin güçlü sesi: Hamiyet Yüceses

Türk sanat müziğinin güçlü sesi: Hamiyet Yüceses

Türk sanat müziğinin en güçlü yorumcularından biri olarak gösterilen Hamiyet Yüceses'in vefatının ardından 26 yıl geçti.

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Kadriye Hanım ile marpuç ustası Halil Efendi’nin kızı Yüceses, 20 Haziran 1915’te İstanbul’da dünyaya geldi. Başarılı yorumcu, İstanbul’da Hacı Kadın İlkokulu’nda okudu.

Sesinin güzelliğiyle çocuk yaşlarda dikkati üzerine çeken sanatçı, 1926’da henüz 11 yaşındayken, ailesinin yaşadığı maddi sıkıntılar nedeniyle sahnelere çıkıp şarkı söylemeye başladı.

Usta sanatçı, TRT Arşiv’de yer alan 1979 tarihli röportajında şarkıcılığa nasıl başladığını şöyle anlatmıştı:

“Evimizin önünde bir akasya ağacı vardı. En büyük zevkim o akasya ağacına çıkıp şarkı söylemekti. Çıkıyordum ‘Makber’i söylüyordum. Yoldan geçenler toplanıyorlardı ağacın altına, beni dinliyorlardı. Benim hoşuma gidiyordu. ‘Galiba sesim çok güzel, beni dinliyorlar’ diye düşünerek daha zevkle okuyordum. Bu böyle devam etti.”

Yüceses, ilk konserini Burhaniye’de verdi, ardından Anadolu’nun birçok şehrinde sahne aldı.

Türkiye Ses Kraliçesi seçildi

Uzun süre Gaziantep’te kalan sanatçı, ünü İstanbul’a ulaşınca, 1931’de Beyoğlu’nda dönemin önemli mekanlarından birinde Safiye Ayla ile sahneye çıkmaya başladı. Başarılı yorumcu, aynı yıl, Kadıköy’de düzenlenen bir yarışmada, Türkiye Ses Kraliçesi seçildi.

Bir yandan Selahattin Pınar, Sadettin Kaynak, Yesari Asım Arsoy, Mısırlı İbrahim ve Bimen Şen’den özel dersler alan sanatçı, 1933’te eski İstanbul Radyosu’nda çeşitli programlara çıktı, başarısını, Sahibinin Sesi, Columbia ve Odeon firmalarıyla yaptığı plaklarla perçinledi.

Sanatçı, soyadı kanunu çıktığında Sadettin Kaynak ve Selahattin Pınar’ın ısrarı ile Yüceses soyadını aldı.

Besteci Sadettin Kaynak, “Kirpiklerinin Gölgesi Güllerle Bezenmiş”, “O Dudaklar Yine” ve “Yasemen” gibi, Yüceses’in sesine uygun besteler yaptı.

Hamiyet Yüceses’in yaptığı plaklar, devrinin satış rekorlarına imza attı.

Sanatçının 1940’ta evlendiği deniz astsubayı Fethi Yüceses, Atılay faciası olarak anılan, Atılay adlı denizaltının batmasıyla 14 Temmuz 1942’de hayatını kaybetti. Bu üzüntünün ardından söylediği “Gitti de Gelmeyiverdi” şarkısı oldukça ünlenirken sanatçı asıl şöhreti sözleri Abdülhak Hamit Tarhan’a, bestesi Mehmet Baha’ya ait, “Makber” şarkısıyla kazandı.

Yüceses, 1944’ten 1955’e kadar Kemal Mollaoğlu ile evli kaldı, 1956’da sahnede şarkı söylerken tanışıp evlendiği tıp fakültesi öğrencisi Osman Sabuncu ile vefatına kadar süren 40 yıllık evliliğe imza attı.

İstanbul’da dönemin ünlü gazinolarında assolist olarak sahneye çıkan sanatçı, 1944’te İstanbul Belediye Konservatuarı Türk Müziği İcra Heyeti’nde görev aldı.

Edebiyat Yarışması’nda “Hamiyet Mükafatı” adı ile ödüller dağıttı

Hamiyet Yüceses’in 1946’da Hacı Arif Bey’in “Bakmıyor Çeşm-i Siyah” eserini, bir gazelle birlikte okuması büyük ilgi gördü. Daha 11 yaşındayken ilk sahneye çıktığında da bildiği şarkıyı gazel eşliğinde okuduğunu ifade eden sanatçı, TRT röportajında, çocukken yaşadığı bir anıyı şu sözlerle aktarmıştı:

“Hafız Burhan’dan bu tutkuyu aldım efendim. Kendilerini pek severdim. Küçük çocuktum. Bir gün sedirin üstünde uyurken, baktım ‘Makber’ diye bir şarkı söyleniyor. Camdan başımı uzattım. Cam kapalıymış. Kırıldı, boynuma geçti fakat ben oralı değilim. O güzel sesi, şarkıyı dinliyorum. Annem koştu içeri geldi, ‘Eyvah yavrumun yüzü gözü kesildi.’ dedi. ‘Bir şey olmadı anne.’ dedim. Annemden hemen 100 para aldım. Gittim, o ilanı aldım ve ‘Amca bir daha okur musunuz?’ dedim. Okuttum ve öğrendim. Ben bu şarkıyı akasya ağacında okuyordum. Herkes gelip beni dinliyordu. Burada başladı benim tutkum.”

Gazele olan sevgisini her fırsatta dile getiren sanatçı, öldükten sonra da “Bir görüşte aşık oldum, gözlerine ey peri/Yandı kalbim, harap oldu gördüğüm günden beri” gazeliyle anılmak istediğini aktarmıştı.

Yeni İstanbul Radyosu’nda 1949’da çalışmaya başlayan sanatçı, 1950’de radyodan aldığı maaşı, üniversite öğrencilerine bağışladı. Üniversite Talebe Birliğinde her yıl düzenledikleri Edebiyat Yarışması’nda “Hamiyet Mükafatı” adı ile ödüller dağıttı.

Sanatçı, sinemada da “Efsuncu Baba” (1950), “Affet Beni Allah’ım” (1953), “Kanun Namına” (1952), “Soygun” (1953), “İncili Çavuş” (1951), “Mahallenin Namusu” (1953), “Caz Saz” (1952) filmlerinde şarkı söylerken göründü.

Yüceses, 1981’de sahneleri bıraktıktan sonra, 1987’de Pera Palas Oteli’nde adına düzenlenen gecede, 1988’de ise Hürriyet Gazetesi’nin Atatürk Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen Altın Kelebek Ödül Töreni’nde son kez sahneye çıktı.

Suriye, Lübnan, Kıbrıs, İsrail, Almanya ve ABD’de konserler veren sanatçı, BBC Radyosu’nda program yaptı.

Hamiyet Yüceses, yaşamı boyunca 500 kadar taş plak, 37 adet 45’lik ve 8 long playe imza attı.

Sanatçı, tatil için gittiği Muğla’nın Marmaris ilçesinde kalp ve solunum yetmezliği şikayetiyle kaldırıldığı hastanede, 10 Temmuz 1996’da 81 yaşındayken hayata veda etti. Sanatçının İstanbul’a getirilen cenazesi, Üsküdar’daki Karacaahmet Mezarlığı’na defnedildi.

Türk sanat müziğinin güçlü sesi: Hamiyet Yüceses
Yorum Yap

Yorumlar kapalı.