1. Haberler
  2. Kültür Sanat
  3. “Türk kadının sesinin pırlantası”: Semiha Berksoy

“Türk kadının sesinin pırlantası”: Semiha Berksoy

Sanatın birçok alanında "İlklerin kadını" olarak tanınan opera sanatçısı, ressam ve tiyatro oyuncusu Semiha Berksoy'un vefatının üzerinden 18 yıl geçti.

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Nazım Hikmet’in “Türk kadınının sesinin pırlantası” ifadesini kullandığı, ilk Türk kadın opera sanatçısı Semiha Berksoy, ressam Fatma Saime Hanım ve şair Ziya Cenap Berksoy’un çocuğu olarak 1910’da Çengelköy’de dünyaya geldi.

Henüz 8 yaşındayken annesini dönemin salgın hastalığı İspanyol nezlesinden, daha sonra yanına taşındığı amcasını veremden kaybeden Berksoy, ilk eğitimini ve ortaokulu 1917’de Kadıköy İlkokulu’nda aldı.

Çocuk yaşta yaşadığı bu travmalar sonucu Berksoy, hayatı farklı anlayan ve yorumlayabilen bir insana dönüştü. Derslerinde resim ve kompozisyon gibi branşlarda üstün başarı gösterdi ve yazdığı hikayelerde tiyatro metinleri tadında dramatik unsurlara yer verdi.

"Türk kadının sesinin pırlantası": Semiha Berksoy

İkinci sınıfa giderken ilk hikayesini resimleyerek kağıda ve sıralara yazdı

Sanatçı, ikinci sınıfa giderken ilk hikayesini resimleyerek kağıda ve sıralara yazdı ve bu dönemde davudi sesiyle ilgi çekti, çeşitli şiirler ve operalar seslendirdi.

Ortaokulu birincilikle bitiren ve güzel sanatlar ile ses alanındaki yeteneğini anne ve babasından alan Berksoy, daha sonra yakınında bir konservatuvar açılacağını duyması üzerine İstanbul Kız Lisesi’nde öğrenime başladı.

Kadıköy’de sahne sanatıyla da tanışan Berksoy, Kuşdili Sineması ve tiyatrosu olarak bilinen sanat merkezinde dönemin en güzel geleneksel tiyatrolarını izleme fırsatı yakaladı ve tiyatroya ilgi duydu.

Semiha Berksoy, 1928’de Dar’ül Elhan’da (Osmanlı Devleti’nin ilk resmi müzik okulu) görev yapan, Türkiye’de Batı müziğinin ilk kadın temsilcilerinden ve dönemin ses uzmanlarından Nimet Vahit Hanım’ın yanına giderek, onun şan öğrencisi oldu.

Babası bu durum karşısında her iki okula birden gitmesini istemeyince usta sanatçı, ona yazdığı bir mektubunda, “Benim ruhumu sürükleyen, bende alev haline gelen bir şey var, o da sanat aşkıdır.” ifadelerini kullanmıştı.

İstanbul Belediye Konservatuvarında Nimet Vahit Hanım’ın Şan sınıfına giren Berksoy, ilk şan konserini de burada aldığı eğitimin sonrasında verdi.

1932’de Darülbedayi’de çalışmaya başladı

Berksoy, William Shakespeare’in “Hırçın Kız” yapıtındaki “Kate” rolüyle, Muhsin Ertuğrul tarafından açılan Darülbedayi Tiyatro Okulu’nun sınavını kazanarak, burada da öğrenim gördü.

Profesyonel sanat hayatına ise 1931’de Muhsin Ertuğrul’un çektiği ilk sesli Türk filmi olan “İstanbul Sokaklarında” başrolde yer alarak başladı.

Bu filmden sonra Semiha Berksoy, 1932’de Darülbedayi’de (İstanbul Şehir Tiyatrosu) çalışmaya başladı ve çeşitli oyunlarda rol aldı. Aynı zamanda usta sanatçı, Darülbedayi’de sahnelenen Türk operetlerinin primadonnası (operada baş kadın rolünü oynayan sanatçı) oldu.

Berksoy, tiyatro öğrenciliği sırasında Nazım Hikmet Ran ile “Kafatası” piyesinin sahnelenmesi için yapılan çalışmalarda tanışarak, Ran’ın yazdığı “Bu Bir Rüyadır” operetinde “Fatma” rolünü, Cemal Reşit ve Ekrem Reşit Rey’in operetinde “Marlene” rolünü oynadı.

Bu dönemden sonra Berksoy, Ran ile birlikte uzun yıllar mektuplaşmış ve bu mektuplar daha sonra “Nazım Hikmet ve Tosca’sı Semiha Berksoy” adıyla kitaplaştırılmıştır.

Adnan Saygun’un bestelediği ilk Türk opera temsili olan “Özsoy” adlı eserde rol aldı

Berksoy, 19 Haziran 1934’de Ahmed Adnan Saygun’un bestelediği ilk Türk opera temsili olan “Özsoy” adlı eserde “Ayşim” rolüyle de dikkatleri üzerine çekti ve Atatürk’ün de beğenisini kazandı.

Sanatçı, ressam Fikret Mualla ile de 1930’larda tanıştı ve Mualla’nın İkinci Dünya Savaşı öncesi Fransa’ya gitmesiyle dostlukları mektuplara taşındı. Semiha Berksoy, daha sonra birbirlerine yazdıkları mektupları, yolladıkları resim ve desenleri yayına hazırlayarak, vefatından önce kızı Zeliha Berksoy’a bıraktı ve bu miras “İki Aykırının Mektupları” adıyla okurlarla buluştu.

Devlet Operasına solist olarak atandı

Berksoy, daha sonra Ankara Devlet Konservatuvarının açtığı sınavı kazanarak devlet bursuyla Almanya’daki Berlin Devlet Yüksek Müzik Akademisi Opera bölümünü 1939’da birincilikle bitirdi.

Aynı yıl, “Richard Strauss’un 75. Doğum Yılı Festivali”ndeki “Ariadne auf Naxos” operasında “Ariadne” başrolünü oynayan sanatçı, bu temsille Avrupa’da opera sahnesine çıkan ilk Türk sopranosu unvanını aldı.

Usta sanatçı, Türkiye’ye 1940’ta döndü ve ilk konserini Cemal Reşit Rey ile verdi. Richard Wagner operalarında sahne alan Berksoy, 1941’de Ankara’da, Carl Ebert yönetimindeki “Tosca” ve “Madame Butterfly” operalarında da oynadı.

Sanatçının “Tosca”daki performansı profesyonel anlamda ilk opera gösterisiydi. Bu ilkler yanında sanatçı “Lüküs Hayat” ve “Deli Dolu” operetlerinde de yer aldı.

Ankara Devlet Operasının kurulmasında Carl Ebert ile birlikte görev alan Berksoy, 1950’de açılan Devlet Operasına solist olarak atandı. Sanatçı 1951 opera sezonunda, temsil edilen “Tiefland Çukurova Operası”nda başrol “Marta”yı oynadı ve ses uzmanı A. Lombardie başta olmak üzere diğer uzmanlar tarafından devlet operası kadrosunda “Birinci Sınıf Dramatik Soprano”olarak belirlendi. 1952’de sanatçıya, Carl Ebert tarafından Beethoven’in “Fidelio Operası”nda dramatik soprano “Leonore” başrolü verildi.

1972’de emekli oldu

Semiha Berksoy, opera rejisörü Feridun Altuna yönetiminde 1961’de “Hensel und Gratel” Operası’nın prömiyerinde “Hexe” başrolünü temsil etti ve 1963’teki “Kültür Bakanlığı 30. Sanat Yılı Jübilesi”nin galasında Verdi’nin “II.Trovatore Operası”nda ünlü “Azucena” rolünü canlandırdı.

Kadıköy Süreyya Operasında da “Emir”, “Çardaş Fürstin”, “Maskot”, “Leblebici Horhor Ağa” operetlerinde primadonna olarak sahneye çıkan sanatçı, 1999’da, New York City Lincoln Center’de, Robert Wilson’un yönetimindeki, Umberto Eco’nun eseri “The Days Before Death, Destruction and Detroit III”te, Tristan ve Isolde Operası’ndan, Isolde’nin “Aşk Ölümü” aryasını seslendirdi.

Berksoy, 1966’da çıkan personel kanunu ile tekrar baş sanatçı olup, 1972’de kendi arzusuyla emekli oldu. Usta sanatçı aynı zamanda Devlet Tiyatrosundaki dramatik oyunlarda birçok defa rol aldı.

Resim ve gerçeküstü öykü alanında eserler verdi

İlk resim derslerini annesinden alan usta sanatçı, 1929’da yaptığı resimlerle beraber gittiği Güzel Sanatlar Akademisi Namık İsmail Atölyesi’ne, çalışmalarının beğenilmesinden dolayı burslu olarak başladı. Hayatı boyunca resim yapmayı yemek yemek kadar önemli gören sanatçı, avangart tarzdaki modern çalışmalara imza attı.

Refik Epikman ile İsmail Hakkı Toygar Seramik Atölyesinde heykel çalışmaları yapan ve resim ve gerçeküstü öykü alanında da eserler veren Berksoy’un resimleri aynı zamanda aralarında Berlin, Paris, İstanbul ve New York’un da olduğu birçok şehirde sergilendi.

Berksoy, 1984’te TBMM tarafından kamu sektöründe görev alan ilk kadın opera sanatçısı olarak, “Atatürk Opera Ödülü”nün yanı sıra 1961’de Dil Tarih Fakültesinde resim ödülü aldı.

İlber Ortaylı’nın, “Küçüklüğünden beri bir drama yaşayan bir kavmin, çileli aydın kuşağına mensup ve o kuşağın en yaratıcı portrelerinin başında gelir. Bunu bizde de anlayanlar var, başkaları da çoktandır anlıyorlar.” diye nitelediği Semiha Berksoy, kalp rahatsızlığı sebebiyle tedavi gördüğü hastanede, 15 Ağustos 2004’te 94 yaşındayken vefat etti.

Sanatçı, Atatürk Kültür Merkezi’nde düzenlenen törenin ardından Çengelköy’de toprağa verildi.

“Türk kadının sesinin pırlantası”: Semiha Berksoy
Yorum Yap

Yorumlar kapalı.