90’lı yılların sonunda Afganistan’daki Taliban rejimi altında yaşayan ve Taliban’dan kaçarak Türkiye’ye gelen göçmen kadınlar, şu an Afganistan’da yaşananları endişe içerisinde izliyor.
BBC Türkçe’nin Ankara’nın farklı bölgelerinde ulaştığı kadınlar, Taliban ile aralarında binlerce kilometre olmasına rağmen sanki hâlâ o günleri yaşıyormuşçasına korktuklarını anlatıyor. Taliban’ın şiddetine doğrudan maruz kalmış kadınların hepsi şunu söylüyor: Tarih tekrar ediyor. Hiç kimse Taliban’ın bu kez daha barışçıl olacağına ve kadınlara zulmetmeyeceğine inanmasın.
UYARI: Bu haberdeki bazı anlatılanları rahatsız edici bulabilirsiniz.
Farklı isimlere ve farklı geçmişlere sahip olsalar da konuştuğumuz tüm Afgan göçmen kadınların hikâyesinde ortak olan bir şey var: Taliban’ın yaşattığı acı.
2014 yılında seçim idare ofisinde kadın bir memur olarak çalışırken Taliban’ın sivilleri hedef alan saldırısında ölümcül bir şekilde yaralandıktan sonra tüm ailesiyle birlikte Türkiye’ye kaçan Ferzane ile Altındağ’daki evinde buluşuyoruz.
Dokuz kurşunla vurulan Ferzane, hâlâ yüzünde ve vücudunda o saldırıya ait kalıcı yaralar taşıyor.
Ancak Ferzane’nın Taliban’la ilk kez karşı karşıya kalışı çok daha eskiye dayanıyor:
Taliban geldiğinde 15 yaşındaydım. Bir gece duvarlarla çevrili bahçemizde oturuyorduk. Yan komşumuzun evinden araba sesleri ve ardından kadın çığlıkları gelmeye başladı. Ertesi gün öğrendik ki Taliban, evin bir genç kızını alıp götürmüş.
Aylar sonra kızı hamile bir şekilde geri getirip babasının evine bıraktılar. Bir zindana götürüldüğünü ve gece gündüz farklı erkekler tarafından tecavüze uğradığını anlattı. En küçük bir ani hareketten korkar hale gelmişti.
Ben ve diğer kız kardeşlerim de aynı şeyi yaşayabilirdik. O yüzden babam, diğer çocuklarına karışmasınlar diye bir kız kardeşimi Taliban’a vermek zorunda kaldı.
Taliban’ın gelişiyle kadınlar artık Afganistan’da yanlarında aile üyesi bir erkek olmadan sokağa çıkamıyor, sokakta burka ismi verilen bir giysiyle tepeden tırnağa örtünmek zorunda kalıyordu.
Ferzane, burkasını çıkardığı için bir Taliban üyesi tarafından kırbaçlanışını şöyle anlatıyor:
Hava çok sıcaktı ve burkadan dolayı nefes alamaz hale gelmiştim. Biraz nefes alabilmek için burkayı çok kısa bir süre ağzımdan aşağı indirdim. Bir talib aniden minibüse girip beni ve yanımdaki diğer kadınları kırbaçladı.
Kafama kaç darbe aldığımı hatırlamıyorum, bayıltana kadar vurdular. Diğer kadınları da “Niye yanınızdaki kadının burkasını açmasına izin veriyorsunuz” diyerek dövdüler. Dört gün hasta yattım ama bir tane bile ağrı kesici bulamadım.
Küçük yaştaki erkek kardeşinin başından geçen bir olayı ise şöyle anlatıyor:
Bir gün Taliban mahalledeki tüm erkekleri akşam çok iyi bir maç olacağını söyleyerek stadyuma çağırdı. Küçük kardeşim döndüğünde konuşamaz haldeydi. Bir kadını stadyumun ortasında silahla idam etmişler, diğer erkeklerin de izlemesini istemişler.
TAM KENDİMİ İNSAN GİBİ HİSSETMEYE BAŞLAMIŞTIM Kİ TALİBAN YİNE GELDİ
Taliban’ın Afganistan’daki hükmü beş yıl sürdü.
Ferzane, Taliban rejimi bittikten sonra lise eğitimine kaldığı yerden devam etti. Üniversitede edebiyat bölümünü bitirerek devlet dairelerinde memur olarak çalışmaya başladı:
Evlere gazete girmesin diye bakkallarda ekmekleri gazeteye sarıp vermeyi yasaklamışlardı. Bazen çöpleri karıştırıp, üzerinde yazı yazan şeyler bulmaya çalışıyordum. Yarıda lise kitaplarımı her gün tekrar tekrar okuyordum.
Taliban gider gitmez okula başladık ama bina, pencere, sıra yoktu. Biz yine de o sınıfları doldurduk. Sadece ben değil, bütün kızlar okumak için çok hevesliydi. Tüm zorluklara ve yoksulluğa rağmen okuduk.
Dört çocuğum varken üniversiteye başladım çünkü okumayı çok istiyordum. Tam hayatımı tam düzelttim derken, her şey yeniden mahvoldu.
“HEM KADINSINIZ HEM ÇALIŞIYORSUNUZ, SİZİ ÖLDÜRECEĞİZ”
Tam hayatını düzene sokup “kendisini insan gibi hissetmeye başlarken” yeniden saldırıya uğradığını söyleyen Ferzane, Afganistan’dan kaçmasına neden olan olayı şöyle anlatıyor:
2014 yılında Seçim idare ofisinde çalışırken, “Hem kadınsınız hem çalışıyorsunuz hem de seçim idarede çalışıyorsunuz. Sizi öldüreceğiz” diyen telefonlar alıyorduk. Bizi korkutmayı amaçlıyorlardı ama ben hiç korkmadım.
Bir gün ofiste çalışırken patlama oldu, pencereler kırıldı. Hemen kendimizi odaya kapattık ama kapıyı kırıp içeri girdiler. Yarım metre mesafeden ateş ettiler. Çok fazla insan öldü.
Ben beş saat boyunca kanların içinde yatıp ölü numarası yaparak kurtuldum. Yanımda yatan başka bir yaralı arkadaşıma elimle işaret ederek ses çıkarmamasını söyledim çünkü Taliban hala içerideydi. 4 gün sonra gözlerimi hastanede açtım. Vücudumdan dokuz kurşun çıkarıldı.
“TALİBAN’IN KESTİĞİ ELLER KURUYANA KADAR AĞAÇLARDA ASILI KALIRDI”
Bir yıl önce altı çocuğuyla birlikte Afganistan’dan kaçarak Ankara’ya yerleşen Dr. Sohaila Hamidi ile buluşuyoruz.
Hamidi 90’lı yıllarda tıp fakültesi öğrencisiyken bir anda kendisini dört yıllık ‘hapis hayatında’ bulduğunu söyleyerek, hala o günlere ait şiddet görüntülerini hafızasından silemediğini anlatıyor:
Bir gün eve alışveriş yapmak için erkek kardeşimi yanıma alarak dışarı çıkmıştım. Taliban, hırsızlık yaptıkları gerekçesiyle dört kişiyi gözümüzün önünden alıp götürdü. Ertesi gün sokağımızdaki ağaçlarda, hırsızlık yaptıkları için bileklerinden kesilen eller asılıydı. O kesik eller, kuruyana kadar ağaçlarda asılı kaldı.
Bir gün kardeşlerimle birlikte bir sokak arasındaki çatışmanın ortasında kaldık. Tanımadığımız evlerin kapısını çalarak bizi içeri almaları için yalvardık. Sonunda bir ev kapısını açtı ve geceyi orada geçirdik. Ertesi gün evimize dönerken, tüm sokağı kaplayan cesetlerin arasından geçtik.
Hamidi, Taliban rejimi süresince sadece radyo dinleyerek dünyada olan bitenlerden haberdar olabildiğini söylüyor:
Şehrimize sadece haftada iki kez elektrik veriliyordu. Evlere girip televizyonları kırdılar, sadece radyo dinleyebiliyorduk. Müzik dinlememiz ve cep telefonu kullanmamız yasaktı. Kiralık kitapları aramızda gizlice paylaşarak kitap okuyabiliyorduk.
Genç yaştaki erkeklerin ise casusluk yapmaları ya da savaşa katılmaları için evden alınıp götürüldüklerini söyleyen Hamidi, kaçırılan iki erkek kuzeninden 23 yıldır haber alamadıklarını söylüyor.
“KIZLARIM BENİM YAŞADIKLARIMI YAŞAMASIN DİYE AFGANİSTAN’I TERK ETTİM”
Taliban rejimi sona erdikten sonra üniversiteye dönen Hamidi, tıp fakültesinde kalan dört yıllık eğitimini de tamamlayarak doktor oldu.
Hamidi, aradan geçen yirmi yıla rağmen Taliban’ın yeniden güçlenmesiyle Afganistan’dan ayrılmaya karar verdiklerini söylüyor:
Taliban gitmiş olsa bile Afgan erkekler artık Taliban gibi düşünmeye başlamış, Taliban zihniyetine bürünmüştü. Üniversiteye geri döndükten aylar sonra burkamızı çıkarabilmeye cesaret edebilmiştik. Kadınlar 20 yılda çok savaş vererek özgürlüklerini bir miktar kazanabilmişti. Ama şimdi her şey başa döndü, yirmi yıllık mücadele yok oldu.
Üniversitede sınıf arkadaşım Dr. Kamile’nin büyük kızı bu yıl üniversiteye başlamıştı. Kamile ile en son telefonda konuştuğumuzda, ‘Taliban’ın bana yirmi yıl önce yaşattıklarını şimdi kızım yaşıyor’ diyerek ağladı. Ben bu yüzden, kızlarım benim yaşadıklarımı yaşamasın diye Afganistan’ı terk ettim.
Hamidi’nin Türkiye’de doktorluk mesleğine devam edebilmesi için önce Türkçe yapılan bir denklik sınavını geçmesi gerekiyor.
Bir daha mesleğini yapamamaktan korktuğunu söyleyen Hamidi, “Şu an haberlerde Taliban erkeklerinin sesini duymaya bile dayanamıyorum. Aklıma hemen eski yıllarda yaşadığımız acılar geliyor. Orada yaşanan her şey, bana geçmişi hatırlatıyor” diyor.
“TALİBAN, ASKER AİLELERİNDEKİ KADIN VE ÇOCUKLARIN PEŞİNE DÜŞÜYOR”
Dışkapı mahallesinde, ailesinin erkek üyeleri Taliban’la olan savaşta hayatını kaybetmiş iki Afgan kadınla konuşuyoruz.
Kadınlar, asker ailesi olduklarını bilen Taliban’ın yıllarca peşlerini bırakmadığını ve sonunda Afganistan’dan kaçmak zorunda kaldıklarını anlatıyor.
Bu kadınlardan biri, iki çocuğuyla birlikte beş ay önce Türkiye’ye kaçmış olan 48 yaşındaki Şefika.
Taliban’la savaşan kocasını iki yıl önce kaybettiğini söyleyen Şefika, o günden beri iki çocuğuyla birlikte Taliban’ın tehdidi altında yaşadığını anlatıyor:
Eşim öldükten sonra çocuklarıma bakabilmek için çalışmaya başladım. Sürekli tehdit telefonları alıyordum. Bana, ‘İşi bırak, evinde otur. Yoksa kocan gibi seni de öldürürüz, çocuklarını kaçırırız’ diyorlardı. Telefon numaramı değiştirdim ama bu kez yeni numaramı bulup tehditlere devam ettiler.
Taliban, yaşadığımız şehre 10 km mesafeye kadar yaklaşmıştı. Artık çocuklarımı alıp kaçmaktan başka çarem kalmamıştı. Dağ yollarında ölmeyi göze alarak kaçmam gerekiyordu çünkü Taliban’a izimizi kaybettirememiştik. Kocamın asker olduklarını bildikleri için peşimizi bırakmadılar.
Türkiye sınırından otobüslerle direkt Ankara’ya getirildiklerini söyleyen Şefika, artık Afganistan’a dönmelerinin imkânsız hale geldiğini söylüyor.
Ailesinin geçimini şu an 13 yaşındaki oğlu, günlük 15 lira ücretle kuaförde çalışarak sağlıyor:
Türkiye’ye gelmek için beş saat boyunca dağlarda yürüdük. Yorgunluktan bayılınca diğer Afganlar yardım etti. Sürekli araba değiştirerek ve yolumuzun üzerindeki Afgan evlerinde konaklayarak Ankara’ya kadar geldik.
“HAYATIM VE MESLEĞİM İÇİN ÇOK MÜCADELE ETTİM AMA OLMADI”
Tanınmış bir albay olan babasını henüz altı yaşındayken Taliban’a karşı savaşta kaybettiğini söyleyen Zahra da aradan geçen yıllara rağmen Taliban’ın ailesini hiçbir zaman rahat bırakmadığını anlatıyor:
Gözümü açtığımdan beri savaştan başka bir şey görmedim. Ailemden sekiz erkek şehit oldu. Taliban’ın Afganistan’a ilk girdiği gecede ailemize ait beş eve baskın yapıldı. Sürekli tehdit altında kaçarak yaşadık.
Taliban tarafından kaçırılmamak için 17 yaşında kuzeniyle evlenmek zorunda kaldığını söyleyen Zahra, her şeye rağmen tıp fakültesini bitirip doktor olduğunu anlatıyor:
Doktor olarak işe başlamam daha riskli oldu. Ailemize yönelik Taliban tehditleri sürüyordu. Nereye gitsek izimizi buluyorlardı, telefonlarımıza ulaşıyorlardı.
Kendi özel muayenehanemi açmak için evrak işlerini sürdürürken tehditler daha da artmaya başladı. Herhalde her yerde tanıdık kişileri vardı ve haber veriyorlardı, yoksa nereden bulabilirler?
Büyük kızım üniversite diş hekimliği bölümünü okurken bir gün telefon geldi. ‘Ya kızını bize ver ya da biz onu kaçıracağız’ diyorlardı. Devlete şikâyet ettik, askerler bizi korumak için birkaç gün evimizin etrafında bekledi ama bizi tehdit edenler asla bulunamadı.
Zahra, beş çocuğunu korumak için bir gece her şeyi geride bırakıp kaçak yollardan Türkiye’ye geldiklerini söylüyor:
Türkiye’ye gelince izimi kaybettirebilmek için iki sene kimseyle iletişime girmedim. Depresyona girdim, kendimi öldürmeye kalktım ama sonra çocuklarıma baktım, onları kim büyütecek?
Hem ailemi destekleyecektim hem de bir kadın olarak kendi ayaklarımın üzerinde duracaktım ama yapamadım. Hayatım, çocuklarım ve mesleğim için çok mücadele ettim ama olmadı.
Konuştuğumuz Afgan kadınların hepsi, baskıcı bir Taliban rejiminin ardından okul hayatına dönüp meslek sahibi olsalar bile yine de Taliban zulmünden kaçamadıklarını anlatıyor.
Türkiye’de göçmen olarak yaşayan bu kadınların hiçbiri, Afganistan’da türlü zorluklar içerisinde kazandıkları mesleklerini sürdürme şansı bulamıyor.
Yorumlar kapalı.