Saymaz yazısında, “Bu yasaklar gösteriyor ki… Zaten yüzde 50 ile sınırlandırılmış lokanta, kafe ve restoranlar Ramazan ayında fiilen oruç yasağına ayak uyduracak. Oruç tutmayanlara ve iftarını bir lokanta açmak isteyenlere bu hak tanınmayacak. Bir mekanda ayrı masada yemek yemek sağlığa aykırı bulunurken, camilerde vakit, cuma ve teravih namazı kılmak virüsün yayılmasına yol açmayacak! Oysa geçen yıl 16 Mart’ta salgının kontrol altına alınması için camiler ve mescitlerde ibadete ara verilmişti. Yasak 29 Mayıs 2020’ye kadar sürmüştü. O gün vaka sayısı 47’ydi. Vefat sıfırdı. Teravih namazları evde kılınmıştı. Çünkü Diyanet İşleri Başkanlığı’na göre evde de yerine getirilebilecek teravih namazı yorgunluk ve meşguliyet gibi nedenlerle 8-10-12 rekat kılınabilir. Diyanet’in fetvası değişmedi halde bu yıl Sağlık Bakanlığı, teravihi camilerde kılmayı serbest bıraktı.” ifadesini kullandı.
Saymaz şunları kaydetti:
“Bir yandan, saat 21-05 arasında sokağa çıkma yasağı uygulanacak. Diğer yandan, saat 21.13’ten itibaren yatsı ve teravih namazları kılınacak. Deyim yerindeyse, sokağa çıkma yasağı cami cemaati dışında herkese uygulanacak.
Saat 21’den sonra veya hafta sonu sokağa çıkmak isteyenler teravihi gerekçe gösterdiğinde ne denilecek? Her sokağa çıkan polis ve bekçi marifetiyle camiye kadar takip mi edilecek? Namaz saatinde avare gezenler camiye mi sokulacak?
Besbelli, salgın gerekçe gösterilerek, oruç tutmayanlar ve ibadet etmeyenler dolaylı şekilde cezalandırılıyor. Suudi Arabistan bile teravih namazını 10 rekatla sınırlanıyor. Buna karşın, laik Türkiye Cumhuriyeti, salgın kurallarını dine göre belirliyor. Bu bir ayrıcalık hikayesidir. Bakan bey de biliyor.”
Yorumlar kapalı.