Sezercik, Acı Hayat, Küçük Hanım, Otobüs Yolcuları, Üç Tekerlekli Bisiklet ve Kanun Namına adlı yapımların da aralarında bulunduğu çok sayıda filmde başrol oynayan Ayhan Işık, vefatının ardından geçen 42 senede, ardında bıraktığı unutulmaz yapımlarla anılıyor.
Asıl adı Ayhan Işıyan olan sanatçı, 5 Mayıs 1929’da İzmir’de Selanik göçmeni kalabalık bir ailenin altıncı çocuğu olarak dünyaya geldi.
Sanatçı, 1967’de Ses dergisi için kaleme aldığı bir yazıda, kendisinin “büyük şehir çocuğu” olduğunu belirterek, yaşam hikayesini şu sözlerle anlatmıştı:
“Ailemin en küçük çocuğuydum. Üç kız, iki erkek kardeşim vardı. Dört aylık bir bebekken İstanbul’a göç etmişiz. Zaten, annem ve babam, İzmir’e Selanik’ten gelmiş. Yunan işgali üzerine, Osmanlı İmparatorluğu’nun bu güzel şehrini terk edip ‘muhacir’ olmuşlar. İstanbul’da Saraçhanebaşı’ndaki babamın büyük saraç dükkanı hala gözümün önündedir.
Altı yaşındayken babasız kaldım. İlkokulu Bomonti’deki 44. Okul’da bitirdim. Ortaokula başladığım günlerde Babıali’ye geldim. Çünkü okula gidebilmek İçin çalışmak zorundaydım. Gazete ve dergilerde hikaye ve kapak resimleri çizmeye başlamıştım. İlk kazandığım parayı sanki dünmüş gibi hatırlarım; 14 lira. Eve koşup anneme verdiğim bu müjdeyi hiç unutmam. Yaz tatilinde Paşabahçe Şişe ve Cam Fabrikası’nda kırık şişe kontrolörlüğü yaptım. Haftada 25 lira alıyordum. Vapurla gidip gelirken boş durmuyor, mecmuaların ısmarladıkları ve illüstrasyon denilen renkli resimleri çiziyordum. Şirket-i Hayriye’nin 63 numaralı Sütlüce vapuru, sanki benim resim atölyem olmuştu.”
“ARTİST” YARIŞMASINDA BELGİN DORUK’LA BİRİNCİ OLDU
Unutulmaz sanatçı, lisede Mahir İz, Salah Birsel ve Rıfat Ilgaz’ın öğrencisi, senarist Safa Önal, karikatürist Ferruh Doğan ve ressam, karikatürist Semih Balcıoğlu’nun ise okul arkadaşı oldu.
Bir süre İstanbul Darphanesi’nde ressamlık da yapan Işık, İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü’nden 1953’te mezun oldu. Akademi’de Bedri Rahmi Eyüboğlu’ndan dersler alan Işık’ın buradaki dönem arkadaşları ise Fikret Otyam, Altan Erbulak, Remzi Raşa, Adnan Varınca, Nedim Günsür, Orhan Peker ve Turan Erol’du.
Ayhan Işık, akademiye devam ederken, yazı işleri müdürlüğünü Sezai Solelli’nin yaptığı, o dönemin tek sinema dergisi olan Yıldız mecmuasına ressam olarak girdi. Solelli’nin teşvikiyle derginin 1951’de açtığı “artist” yarışmasına katılan sanatçı, Belgin Doruk ile birinci oldu ve 22 yıl kamera karşısında Doruk ile çalıştı.
IŞIYAN SOYADINI IŞIK OLARAK DEĞİŞTİRDİ
Arkadaşlarının Hollywood starı Clark Gable’a benzettiği Ayhan Işık, yarışmadaki derecesinin ardından, Işıyan soyadını “Işık” olarak değiştirdi.
Usta sanatçı, yönetmenliğini ve senaristliğini Münir Hayri Egeli’nin üstlendiği, 1951 yapımı Yavuz Sultan Selim ve Yeniçeri Hasan filmindeki yardımcı rolüyle ilk kez beyazperdede gözüktü.
Ömer Lütfi Akad ile 1950’de çalışmaya başlayan Işık, Akad’ın Türk sinemasında geçiş dönemini bitiren ve sinemacılar dönemine geçiş yapıtı olarak kabul edilen 1952 yapımı, Kanun Namına filmindeki rolüyle büyük beğeni kazandı.
Sanatçı, Akad’ın 1953’te “Katil” ve “Öldüren Şehir”, 1955’te “Kardeş Kurşunu”, 1970’te ise “İngiliz Kemal Lawrence’e Karşı” filmlerinde de rol aldı. Işık, Osman Seden’le birlikte de 1957’de “Bir Avuç Toprak” filmini çekti.
HOLLYWOOD’UN KAPISI 1959’DA ARALANDI
Hollywood yapımlarında da rol almak isteyen başarılı oyuncu, 1959’da ABD’ye giderek bazı filmlerde küçük roller aldı ve sinema konusunda araştırmalarda bulundu. Türkiye’ye döndükten sonra, setteki oyuncuların hakları ve disiplini konusunda ilkeli bir davranış sergileyen Işık’ın bu duruşu, Türk sinemasındaki birçok yapımcıya da örnek oldu.
Ayhan Işık, 1960’lı yılların başında Vedat Türkali’nin kaleme aldığı “Otobüs Yolcuları” filmiyle 1961’de yeniden Yeşilçam’a döndü. Sanatçının, Belgin Doruk’la rol aldığı 1961 yapımı “Küçük Hanım” filmi seyirci tarafından oldukça beğenildi.
45’LİK PLAK ÇIKARDI
İzleyenlerin “Taçsız Kral” ismini taktığı Işık, Yeşilçam yıldızlarının 1970’lerde sahneye çıkma ve plak doldurma modasına uyarak, 1972’de Münir Nurettin Selçuk’tan ders alarak, klasik Türk müziği dalında sahne denemeleri yaptı ve 45’lik bir plak doldurdu.
Usta oyuncu, çeşitli reklam filmlerinde de rol aldı, 1975’ten sonra ise oyunculuğun yanı sıra yapımcı, senarist ve yönetmen olarak Türk sinemasına katkıda bulundu.
“SİNEMACILIK ASLA MODERN BİR KÖLELİK SİSTEMİNE DÖNÜŞMEMELİDİR”
Sanatçı, 1976’da başrolünde yer aldığı ve yönetmen koltuğuna oturduğu “Örgüt” adlı filmi çekti. Aynı yıllarda İtalyan yapımcılarla çektiği ve başrolünü Klaus Kinski ile paylaştığı “La Mano Che Nutre La Morte” ve “Le Amanti Del Mostro” filmlerini yaptı. Bu filmler, İtalya’nın yanı sıra Avrupa’nın bazı ülkelerinde vizyona girse de Türkiye’de sansür nedeniyle seyirciyle buluşamadı.
Yeşilçam’da genellikle tuttuğunu koparan, mert, bıçkın mahalle delikanlısı karakterlerine hayat veren Türk sinemasının “Taçsız Kral”ı hayatı boyunca 200’e yakın filmde rol aldı.
Ayhan Işık, Türk sinemasında yaşanan sıkıntılara ilişkin yaptığı bir açıklamada, şunları söylemişti:
“1958’de Hollywood’a gittim. Orada yaklaşık bir yıl boyunca bizim mesleğin ne tür kurallara bağlı olarak yürütüldüğünü gözlemledim. Dışarıda film oyuncularına emekleri karşılığında vadeli senetler vermek gibi tuhaf uygulamalar yoktur, çalışma ve dinlenme saatleri titizlikle kontrol altına alınmıştır. Sendika bütün çalışmaları denetler. Piyasada hak ihlali yaratacak işlerin yapılmasına engel olur.
Eğer ki Yeşilçam’ın gelecekte genç insanları acımasızca yiyip yutan dev bir sömürü mekanizmasına dönüşmesini istemiyorsak, ne yapıp edip bir ‘Sinema Kanunu’ çıkartmalı, ciddi bir sendika kurmalı ve bütün personelin, daha mesleğe ilk adımını atar atmaz sigortalandırılması için gereken kanuni baskıyı işverenler üzerinde kurmalıyız. Ben kendi adıma film setlerinin bu ülkede hem oyuncu hem yönetmen hem de diğer teknik elemanlar için birer zulüm çekme yeri değil de profesyonel bir iş sahasına dönüşmesi için elimden her ne gelirse yapacağım. Sinemacılık asla modern bir kölelik sistemine dönüşmemelidir. Sinema bir sanat, sinemacı da bir sanatçıdır. Buna yakışır muamele görmelidir.”
Türkan Şoray’la oynadığı filmlerle ciddi bir kadın hayran kitlesi oluşturdu
Edebi eserlerin sinema uyarlamalarında da rol alan sanatçı, 1961’de Vedat Türkali’nin eserinden uyarlanan “Otobüs Yolcuları”, 1965’te Kemal Tahir’in “Namusum İçin”, 1969’da ise Peyami Safa’nın “Cingöz Recai” eserinin film uyarlamasında rol aldı.
Sanatçı, kariyerinde ayrıca Metin Erksan, Ertem Göreç, Halit Refiğ ve Memduh Ün gibi önemli yönetmenlerle de çalıştı. Sergilediği rollerle birçok ödüle değer görülen Işık, 1954’te Türk Filmleri Festivali’nde, 1962’de Ses dergisinin, 1965’te ise Artist dergisinin açtığı yarışmada “En Başarılı Erkek Oyuncu” seçildi.
Türkan Şoray’la oynadığı filmlerle ciddi bir kadın hayran kitlesi oluşturan Ayhan Işık hakkında Şoray, “Çok disiplinliydi. Her zaman bize onu örnek gösterirlerdi. Mesela saat 8’de sette olunacaksa, o 8’e 5 kala sette olurdu. Yani hepimiz ondan ders aldık. Oyunculukta her şeyden önce disiplinin önemli olduğunu Ayhan Işık’tan öğrendik. Olağanüstü bir fiziği vardı. Kişiliğiyle de seyirciyi çok etkiledi. Onu çok erken, genç yaşlarda kaybetmemiz Türk sineması için büyük bir kayıp oldu. Daha çok güzel filmler yapabilecek yaştaydı. O birikimdeydi. Hepimiz için acı oldu” ifadelerini kullanmıştı.
“İŞİNE SAYGILI BİR OYUNCUYDU”
Son derece tutumlu olmasıyla bilinen, sağlığına çok dikkat eden, dakik ve işine saygılı bir oyuncu olarak gösterilen sanatçının, 1970’li yıllarda yazmaya başladığı ve vefatından sonra tefrika halinde yayımlanan “Hayatım” adlı hatırat kitabı ile yazıp, çizdiği “Aşka İnanmıyorum” adlı resimli romanı bulunuyor.
Özel yaşamında gösterdiği özen ve eşine olan sevgisini her fırsatta dile getiren sanatçının, Gülşen Işık ile evliliğinden 1962’de Serap adını verdiği kızı dünyaya geldi.
Eşi Gülşen Işık, TRT Arşiv’de yer alan Haldun Dormen’le gerçekleştirdiği söyleşide şunları anlatmıştı:
“17 yıl evli kaldık. Sinemada yaşadığı problemleri her zaman eve getirirdi. Baştan sona bana anlatırdı. Sonra rahatlar ve uyurdu böylelikle. Ben sabaha kadar uyuyamazdım. Yapımcı olduktan sonra sorunlar daha da fazlalaştı. Yazıhanede gidip, film çektiği zamanlar ona yardım ediyordum. Her film çekiminde sabah 8’den akşam 8’e kadar yazıhanede otururduk. Herkesle ben muhatap olurdum. Yerine göre yumuşak, yerine göre sert biriydi. Çok farklı roller oynadığı için evde de çok farklı hallerde olurdu. Bazen rolünün tesirinde kalırdı.”
SADRİ ALIŞIK İLE DOSTLUĞU
Usta oyuncu Sadri Alışık ile Ayhan Işık, 1951’de bir film setinde tanışarak, uzun yıllar birlikte çalıştı.
Özellikle “Küçük Hanım” serisiyle dostlukları pekişen ikilinin bağları zaman içerisinde olgunlaşarak, Işık’ın vefatına kadar hiç kopmadı. Türk sinemasında örnek gösterilen dostlukları sonucu ikili, “Yeşilçam’ın Bıçkın Delikanlıları” olarak anıldı. Sadri Alışık Kültür Merkezi tarafından uzun yıllar, Ayhan Işık adına özel ödüller verildi.
“Bir Yudum İnsan – Ayhan Işık” adlı belgeselde sanatçı Çolpan İlhan, Ayhan Işık için şu değerlendirmede bulunmuştu:
“Bir görünen star Ayhan vardı, bir de dost, arkadaş, sevecen, bize yakın Ayhan Işık vardı. Star Ayhan Işık, starlığın bütün özelliklerini taşıyan ve ondan asla ödün vermeyen, her şeyin en iyisini yapan, her konuda çok dikkatli prensipleri olan ve sinemayı çok seven, mesleğinde en ufak bir taviz vermeden oyunculuğun onurunu her zaman iyi taşımış bir stardı. Bence Türk sinemasında Ayhan Işık bir efsaneydi. Onunla Türk sineması pek çok şey kazanmıştır.”
Ayhan Işık, 13 Haziran 1979’da İstanbul’da Bebek’teki evinin balkonunda istirahat ettiği sırada geçirdiği beyin kanaması sonucu, üç gün yoğun bakımda kaldıktan sonra 16 Haziran 1979’da henüz 50 yaşındayken hayatını kaybetti.
Cenaze törenine, sanat dünyasından birçok isimle, sevenleri yoğun katılım gösterdi. Sanatçının cenazesi, Şişli Camisi’nde kılınan namazın ardından, Zincirlikuyu Mezarlığında toprağa verildi.
Yorumlar kapalı.