Medya Ombudsmanı Bildirici, Fatih Altaylı’nın Erdoğan’ın bayram videosu üzerine kaleme aldığı yazısıyla ilgili başlayan tartışmaları ele aldı.
Bildirici, “Bir ülkenin Cumhurbaşkanının konuşması sırasında gözlerinin kapanması, uyuklaması, sözcükleri telaffuz etmekte zorlanması elbette haberdir. Uyuklamanın nedeni yorgunluk ya da hastalık gibi bir nedenden kaynaklanıyor olabilir. Nedeni ne olursa olsun Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın böyle bir “insani durum yaşaması”nı bu ülke insanlarının bilmeye hakkı vardır. Gazetecilerin görevi bu durumu haber yapmak ve nedenini araştırıp topluma duyurmaktır. İletişim Başkanlığı’nın görevi de bunun haber yapılmaması için çaba harcamak, Erdoğan’ın uyuklamasının üzerini örtmek, yazan gazeteciye de saldırmak olamaz. Madem bu görüntüler canlı yayımlandı ve Erdoğan’ın uyukladığı, gözlerinin kapandığı görüldü. O zaman bu görüntülerin yayımlanmasından hemen sonra iki satırlık bir açıklama yaparak Erdoğan’ın gözlerinin neden konuşurken kapandığını duyursalar mesele kalmazdı. Halkın bilme hakkına ve basın özgürlüğüne saygı bunu gerektirirdi. Üstelik de İletişim Başkanlığı toplumu bu şekilde bilgilendirse Fatih Altaylı’nın tartışmalara yol açan yazısı olmazdı. Bugün Türkiye’de bilgi kirliliğine yol açan sorunların başında ülkeyi yönetenlerin bilgiyi karartma, sansürleme ve engelleme çabası geliyor. Bu olayda da böyle oldu” düşüncesini dile getirdi.
“Bunlar Fatih Altaylı’nın sorumluluğunu ortadan kaldırmıyor”
Bildirici, şöyle devam etti:
“Tabii bütün bunlar Fatih Altaylı’nın sorumluluğunu ortadan kaldırmıyor. Gerçekten de Erdoğan’ın partililerle bayramlaşma görüntülerinin canlı yayımlandığını öğrenmesi zor değildi. Bunu araştırmadan görüntülerin banttan yayımlandığı varsayımıyla hareket edip, buradan da birilerinin Erdoğan’ı zor duruma düşürmek ve onu zayıf göstermek istediği yorumunu çıkarmak yanlış.
Bence Altaylı’nın ikinci yanlışı da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın uyukladığı görüntülerin yayımlanmaması gerektiğini savunması, “dünyanın hiçbir ülkesinde, o ülkenin liderinin böyle bir görüntüsü göz göre göre banttan yayınlanmaz” diye yazması. Tam tersine banttan da olsa, canlı da olsa gazetecilik bir ülke liderinin uyuklamasını ya da başka “insani durumunu” olduğu gibi yayımlamayı ve araştırmayı gerektirir.
Murat Yetkin, bu konuyu değerlendirirken “İnsanların Cumhurbaşkanının, ya da kamuya mal olmuş kişilerin sağlığıyla ilgilenmesine kızacak ne var ki?” diye yazmış; ABD Başkanının sağlık raporunun düzenli olarak Beyaz Saray sitesinde duyurulduğunu örnek vermişti.
Başka bir örnek de Almanya’dan. İki yıl kadar önce Almanya Başbakanı Angela Merkel’in 10 gün arayla iki resmi törende titreme nöbeti geçirmesi ve ayakta durmakta zorlanması Alman medyasının gündeminin ilk sıralarındaydı. Merkel’in görüntülerini yayımlamakla kalmamış, hasta olup olmadığını da sorgulamışlardı.
Türkiye’de de gazetecilerin görevi, Erdoğan’ın konuşurken uyuklamasını gizlemek, ayıklanmadan yayımlanmasını eleştirmek değil, bu gelişmeyi haber yaparak topluma duyurmak, Erdoğan’ın sağlık sorunu olup olmadığını araştırmak, sorgulamaktı.”