Kılıçdaroğlu: Gazetecilik en tehlikeli mesleklerden biri haline geldi

Kılıçdaroğlu--Gazetecilik-en-tehlikeli-mesleklerden-biri-haline-geldi

CHP Lideri Kılıçdaroğlu, “Gazetecilik en tehlikeli mesleklerden biri haline geldi. Hükümet biraz da kendi ayağına kurşun sıkan bir görüntü içinde. Bir taraftan demokrasiden, medya özgürlüğünden bahsediyor öte taraftan doğru haberden dolayı cezalandırılan gazeteler, gazeteciler, ceza vermek için kamu kurumları var. Türkiye’de demokrasi yok. Siyasetteki ayrışma, RTÜK’e de yansımış durumda. AK Parti ve MHP, gelen talimata göre hareket ediyorlar. Bunun maliyeti de medyaya çıkıyor” diye konuştu.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Gazetecilik en tehlikeli mesleklerden biri haline geldi. Hükümet biraz da kendi ayağına kurşun sıkan bir görüntü içinde. Bir taraftan demokrasiden, medya özgürlüğünden bahsediyor öte taraftan doğru haberden dolayı cezalandırılan gazeteler, gazeteciler, ceza vermek için kamu kurumları var. Türkiye’de demokrasi yok. Siyasetteki ayrışma, RTÜK’e de yansımış durumda. AK Parti ve MHP, gelen talimata göre hareket ediyorlar. Bunun maliyeti de medyaya çıkıyor” diye konuştu.

Kılıçdaroğlu gazeteci Özlem Akarsu Çelik, Kadri Gürsel ve Mehmet Yılmaz ile birlikte “Türkiye’nin Basın Özgürlüğü Karnesi” paneline katıldı. Kılıçdaroğlu’nun buradaki konuşması ana başlıklarıyla şöyle:

GAZETECİLİK EN TEHLİKELİ MESLEKLERDEN BİRİ HALİNE GELDİ

Medyanın durumu parlak değil, siyasetteki kutuplaşmayı medyada da görüyoruz. Medya özgürlüğü demokrasilerde çok önemli. Denetleyen en büyük güç medya. Medya geniş kitlelere duyuruyor. Bu güç sağlıklı çalışan demokrasilerde büyük avantaj. Türkiye’de gazetecilik en tehlikeli mesleklerden biri haline geldi. Gözaltına alınabilirsiniz, tutuklanabilirsiniz, yargılanabilirsiniz, devleti yönetenler tarafından terörist ilan edilebilirsiniz. Hiçbir darbe döneminde böyle bir şey olmadı, ama şimdi sivil darbe dönemi yaşadığımıza inanıyorum.

HÜKÜMET KENDİ AYAĞINA KURŞUN SIKAN GÖRÜNTÜ İÇİNDE

Hükümet biraz da kendi ayağına kurşun sıkan bir görüntü içinde. Bir taraftan demokrasiden, medya özgürlüğünden bahsediyor öte taraftan doğru haberden dolayı cezalandırılan gazeteler, gazeteciler, ceza vermek için kamu kurumları var. Dünya bunu görüyor, Türkiye’de demokrasi yok. Düşünce özgürlüğü, ifade özgürlüğü, yargı bağımsızlığı, yürütme organının şeffaf olması yok. Beni üzen şöyle bir şey var. Bunlara yok diyoruz, ama gün geçtikçe bunların sayısı artıyor. ‘Bu da olmaz’ dediğiniz şey oluyor. Türkiye bir anlamda paralize edilmiş durumda. İlk seçimlere kadar böyle gidecek, sonra bu tablo değişecek. Çünkü toplumun bir demokrasi kültürü oluştu, yasak duymak istemiyorlar.

SİYASETTEKİ AYRIŞMA RTÜK’E DE YANSIDI

Normalde siyasi partilerin RTÜK’e temsilci atayacaklarsa bu kişilerin sıcak siyasetten gelmemeleri gerekiyor. En azından o konuda biraz mürekkep yalaması lazım. Oraya geldiği zamanda da gazeteci gözüyle, evrensel kurallara, yasalara bakması lazım. Siyasetteki ayrışma, RTÜK’e de yansımış durumda. AK Parti ve MHP ortak hareket ediyor, gelen talimata göre hareket ediyorlar. Bunun maliyeti de medyaya çıkıyor. Sorunlu bir kurum. Medyayı evrensel kriterler esas alarak karar verilmesi gereken bir kurum olmaktan çıkmış; siyasi otoritenin baskı yapacağı, istediğini susturabileceği bir kuruma dönüşmüş.

GELENEKLER ALT ÜST EDİLİYOR

Siyaset kurumunun dayatma kültürünün ötesinde, bütün üniversitelerin gelenekleri vardır, üniversiteleri üniversite yapan da bu geleneklerdir. Boğaziçi’nin ODTÜ’nün kendine görev geleneği vardır. Boğaziçi Üniversitesi’ne bir kişiyi atıyorlar, istemiyorlar. Tepede oturan kişinin bu atamaları yaparken, gelenekleri korumak lazım. Hem ‘geleneklere sahip çıkın’ deniyor hem bütün gelenekler alt üst ediliyor. İki tane YÖK başkanı var. Bir YÖK, bir de sarayda var. Bir Dışişleri Bakanlığı var, bir de sarayda var. Kim Dışişleri Bakanı? İbrahim Kalın rahatlıkla dışişleri konusunda konuşabiliyor. Bakıyorsunuz Milli Savunma Bakanı, o da Dışişleri Bakanı gibi. Devlette bizim gördüğümüz dinamik yapılanma yok, parçalı bir yapılanma var. Onun yansımaları üniversitelere de bakanlıklara da düşüyor.

DEVLETTE CİDDİ ÇÜRÜME VAR

Bir yerde çürüme başladıysa, o çürüme toplumun her kesimine yayılıyor. Devlette ciddi bir çürüme var. Çürümenin önündeki en büyük engel liyakat denilen kavramdır. Ben daire başkanı olarak atandığımda, kimden sonra genel müdür yardımcısı olacağımı biliyordum. Kimse bize ‘hangi siyasi görüşe sahipsiniz’ diye sormazdı. Devlette çürüme başlayınca aşama aşama yayılıyor. Rüşvet meşru hale geldi. Yargıtay, ‘basın kartı yok mu’ diye soralım. Orası ‘yok’ diyecek. Gazeteci olsa dahi ‘vermeyeceğim’ diyor.

YEREL MEDYAYA DESTEK LAZIM

Bizim belediyelerin olduğu yerde yerel medya rahatlıkla yayın yapıyor. Yerel medyanın yaşadığı sorunlar çok daha fazla. İktidarı eleştirmekten çekiniyorlar biraz. Televizyonu olanlar daha ciddi sorunlarla karşı karşıyalar. Objektif kurallar getirip, devletin destek vermesi lazım. Yerel medyada çalışan gazetecilerin sosyal güvenlik sorunu, kıdem tazminat sorunu var. Sosyal güvenlikleri yoksa hastalandıkları zaman giderlerini karşılayamıyorlar. Yerel medyayla da üç dört kez bir araya geldik. Türkiye’nin her tarafından yerel medya sorunlarını dinledik.

ERDOĞAN’A ‘ŞU YANLIŞTIR’ DİYECEK KALMADI

Siyasi partiler demokrasinin vazgeçilmez unsurlarıdır. Siyasi partiler, demokrasinin vazgeçilmez unsurları ise siyasi partilerin sorunlarını çözme konusunda görüşlerini medya aracılığıyla kamuoyuna duyurmaları kadar doğal bir şey yok. Vermiyorsunuz, yazmıyorsunuz, cezalandırıyorsunuz. Bu çok ağır bir olay. ‘HDP’nin haberlerini veriyor.’ Sarılar’ın açıklamasını okumuştum. En az süre HDP’ye en çok süre AK Parti’ye verilmiş. Daha ne istiyorlar? ‘Sadece bizi vereceksiniz.’ ‘Bizim istediğimiz gibi vereceksiniz.’ Bunu halk görüyor, görmemesi mümkün değil. Yaşanan tablo çok sıkıntılı bir tablo. Erdoğan da bunu görüyor, görmemesi mümkün değil. Bugün sosyal medyada görüyoruz. ’Kaç yıldır AK Parti’ye oy veriyorum, mahvetti bizi’ diyor Niğde’deki çiftçi. Esnaf da emekliler de aynı şeyi söylüyorlar. Türkiye’yi şu anda yönetemiyorlar. Erdoğan’a ‘şu yanlıştır’ diyecek adam da bırakılmadı. Bir kişi ne derse yüzde 100 kabul ediliyor.

TELEGRAM KULLANIYORUZ

Telegram kullanıyoruz, özellikle son aylarda yoğun olarak. Burada asıl olan gidip vatandaşla konuşmak. Ben referandum sonrası mitinglerin ne kadar gereksiz olduğunu gördüm. Çünkü mitinge partiler geliyor, slogan atıyoruz, gayet başarılı sonra evlerimize dağılıyoruz. Seçim sonuçlarında beklediğimiz olmuyor. Sayıları 25- 30’u geçmeyecek, CHP’ye mesafeli, kanaat önderleri var. Bunlarla toplantılar yapıyorum, en az iki buçuk üç saat. ‘Keşke şu soruyu sorsam diye aklınızdan geçer’ diyorum. Bu toplantıların büyük artılarını gördüm. Çünkü bu kanaat önderlerinin büyük kısmı CHP’yi bilmiyor. Kendilerine aktarılan bir CHP var, onun üzerine yorum yapıyorlar, ama gerçekle yüzleştiklerinde farklı bir CHP olduğunu öğreniyorlar. Bunları hala yapıyoruz. Bu toplantılara CHP’liler katılmıyor. Artı milletvekillerimizi gönderiyoruz. Ekonomik sorunların nasıl çözüleceğini ilgili aktörlerle oturup konuşarak aktarılıyor. Yarın seçim olacak gibi çalışmak önemli. Geçen hafta milletvekillerine Elazığ’a gönderdik. Bizden sonra iktidar partisi de gitti. Biz gitmesek hiç gitmeyeceklerdi. Bu pandemi bizi biraz sıkıştırdı. İllerle kanaat önderleriyle oturup konuşmak gibi çalışmalarımız var.

İLK YAPACAĞIMIZ MEDYA TEMSİLCİLERİNİ ÇAĞIRMAK

Basın özgürlüğü ile ilgili ilk yapacağımız şey, medya mensuplarını temsil eden dernek ve sendikaları davet edip, sorunları dinleyip, çözüm üretmek. Çağıracağız, sorunu en iyi siz biliyorsunuz. Çözümler eksik olabilir. Çözüm paketini size sunarız. Siz şu doğru bu yanlış dersiniz, biz düzenlemeyi yaparız. Pandemi sürecinde, Erdoğan’a ‘süratle Ekonomik Sosyal Konseyi toplayın’ dedim. Bunu yapmadı, ‘her şeyi ben bilirim’ dedi. Dinlemedi, davet bile etmedi.

PARLAMENTOLAR, KANUN ÇIKARMA FABRİKASI DEĞİLDİR

Emin olun iktidara geldiğimizde, yargı hukukun üstünlüğüne göre karar verecektir. Bir gazeteci, haber yaptı diye cezaevine mi atılır. Öyle bir noktaya geldik ki reform yapacaklarmış. AYM kararını alt mahkeme uygulamazsa ona bir disiplin suçu vereceklermiş, disiplin suçu olur mu hakimlik mesleğinden atılması lazım. Devlet krizine yol açıyorsun. Peki mahkeme kararını uygulamadı diye Yargıtay’a seçilene hangi cezayı vereceksiniz? En rahat yönetim devlet yönetimidir. Yasalar var. Bozulan ne? Yukarıdakinin yasalara aykırı talimat vermesi ve gereğinin bürokrasi tarafından yerine getirilmesi. Sorun buradan başlıyor, her şey yasalara uygun yapılırsa sorun yok. Parlamentolar kanun çıkarma fabrikası değildir. Bir de torba kanun var. Çıkan yasa değişikliğini de hakimler bilmiyor. Bir gece yarısı kanun çıkıyor, hakim nereden bilecek?

Exit mobile version