Kılıçdaroğlu, şehir merkezindeki bir otelde, “Rize Kanaat Önderleri, Muhtarlar ve STK Buluşması” adı altında düzenlenen programda, toplumun belleğinde siyasetin genellikle bir kavga aracı olduğu algısının bulunduğunu ancak güzel şeyler için yarışılabilmesi durumunda Türkiye’nin aydınlığa kavuşturulabileceğini söyledi.
Türkiye’nin kısır tartışmalardan çıkması gerektiğini vurgulayan Kılıçdaroğlu, bu tartışmalardan çıkılması durumunda da ülkenin önünde hiçbir engelin duramayacağını aktardı.
Kılıçdaroğlu, bugün gelinen tablonun iç açıcı bir tablo olmadığını savunarak, “Öyle bir noktaya toplum taşındı ki komşumuzun kimliğini soruyoruz ‘Acaba hangi kimlikten?’ Komşumuzun inancını soruyoruz ‘Acaba hangi inançtan?’ Komşumuzun yaşam tarzını soruyoruz ‘Acaba hangi yaşam tarzından?’ Siyasetin konusu bunlar değildir.” diye konuştu.
Esnafın, sanayicinin, çay ve fındık üreticilerinin, taşeron işçilerin, apartman görevlilerinin, işçilerin, muhtarların sosyal kimlikler olduğunu dile getiren Kılıçdaroğlu, bunların sorunlarının masaya yatırılması durumunda sorunların çözüleceğini belirtti.
Kılıçdaroğlu, sosyal kimlikler üzerinden değil, kişinin elinde olmayan kimlikler üzerinden siyaset yapıldığını öne sürerek, kimsenin anne ve babasını seçme özgürlüğüne sahip olmadığını ancak mesleğini özgür iradesiyle seçebileceğini söyledi.
Türkiye’de Rize, Karabük ve Kırıkkale’nin çok önemli üç il olduğunu belirten Kılıçdaroğlu, Cumhuriyet kurulduğunda küçük birer köy olan bu illerde yapılan yatırımları anlattı.
Kılıçdaroğlu, Kırıkkale’de entegre savunma sanayinin kurulduğunu, Karabük’te demir çelik sanayinin önemli fabrikalarından birinin bulunduğunu, Rize’nin ise bugün çay konusunda önemli bir marka olduğunu aktardı.
“Yurt sorununu bitireceğim”
Sosyal devletin gereğinin yapılması durumunda herkesin kazanacağını, kaybedenin olmayacağını ifade eden Kılıçdaroğlu, böylece hiçbir çocuğun yatağa aç girmeyeceğini, eğitim için başka ile giden öğrencinin de barınma sorunu yaşamayacağını söyledi.
Kılıçdaroğlu, “İktidarımızda bir yıl içinde Türkiye Cumhuriyeti devletinde yurt sorununu bitireceğim.” ifadesini kullanarak, öğrencilerin bir ve ikişer kişilik odalarda sıcak ve soğuk su sorunu olmadan, geniş bant internet erişimi bulunan yerlerde kalacaklarını kaydetti.
“Yurt binası yapmak çok zor bir iş midir?” sorusunu yönelten Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Değil. Bir de bununla ilgili bir kurum kurmuşuz, adına da ‘TOKİ’ diyoruz. Sen lüks evler yapacağına, öğrencilerimize yurt yapsana, senin görevin bu değil mi? Ama yapmadılar. Dolayısıyla bizler kavgacı siyasetten arınıp ülkenin geleceğini düşünen ve iyilikte yarışan bir siyaset zemini üzerine siyasetimizi inşa etmeye çalışıyoruz. Bunu yaparsak başarılı oluruz.”
Kılıçdaroğlu, Türkiye’de çay yetiştirilmeye, Gazi Mustafa Kemal’in görevlendirmesi ile yapılan araştırmaların ardından, 1937 yılında Batum’dan 20 ton ithal edilen tohumlar Rize’ye getirilerek başlandığını belirtti.
Türkiye’de çay üretimi ve sanayileşme çalışmalarının tarihine ilişkin de bilgi veren Kılıçdaroğlu, şunları kaydetti:
“Girişi neden böyle yaptım biliyor musunuz? Dedim ya negatif siyasetten bir şey çıkmaz. Zaman zaman bizi eleştirirler, eleştirebilirler de. Biz, ‘Cumhuriyet Halk Partisi her şeyi yüzde 100 doğru yaptı.’ diye bir iddiada bulunmuyoruz. Eksiğimiz de olur, yanlışımız da olur, kusurumuz da olur, kabahatimiz de olur. Önemli olan aynı kusuru, kabahati tekrar etmemektir. ‘CHP’nin tek dikili ağacı yok.’ Peki bu fabrikayı kim kurdu kardeşim? Az önce örnek verdim, Kırıkkale’de entegre savunma sanayini kim kurdu? Ereğli’deki demir çeliği kim kurdu? Uşak’taki şeker fabrikasını, yumurta satılarak kuruldu, kim kurdu? Kayseri’de 1921 yılında uçak fabrikasının temeli atıldı, 9 yıl sonra Kayseri’den kalkan ilk uçak Ankara’ya indi. Ankara Etimesgut’ta uçak fabrikası, motorlarının temeli atıldı. 1940’lı yıllarda dünyaya uçak ihraç eden 5 ülkeden birisiydik. Kendi tarihimize yabancılaştık biraz. Kendi tarihimizi iyi bilmeliyiz ve çocuklarımıza da iyi öğretmeliyiz.”
Kılıçdaroğlu, bugün ÇAYKUR’a ait 47, özel sektöre ait de 160 fabrika olduğunu, Rize’nin ana omurgasını çayın oluşturduğunu söyledi.
Çayın ülkeye yarattığı katma değerin 3 milyar dolar olduğunu belirten Kılıçdaroğlu, “3 milyar dolar Rize için iyi bir rakam. Yeter mi? Hayır. Artması mı lazım? Evet artması lazım. Bu hayat standardına hiç kimseyi mahkum edemeyiz. Bu hayat standardının üstüne çıkartmalıyız. O zaman biz dünyayla rekabet edebiliriz, o zaman daha güçlü olabiliriz. Bunu yapmamız lazım.” dedi.
Kılıçdaroğlu, Türkiye’nin 1963 yılına kadar çay ithal ettiğini, anılan yıl itibarıyla Rize’deki çay üretiminin Türkiye’deki çay tüketimini karşıladığını belirtti.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, Türkiye’de yılda 240 milyon bardak çay içildiğini de dile getirdi.
Üreticilerin sorunlar yumağı ile karşı karşıya kaldığını savunan Kılıçdaroğlu, çay üreticilerinin sadece gübre konusunda örgütlü olduklarını, diğer alanlarda gerçek anlamda örgütlü olmadıklarını, örgütlü olmaları durumunda daha güçlü olabileceklerini ifade etti.
Rize’de 2002’de 203 bin 28 olan çay üretici sayısının 2019’da 199 bin 645’e düştüğünü kaydeden Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
“Çay üretimi konusunda tekel olan Rize, bu tekelin hakkını alamadığı için veya bu tekelin hakkı teslim edilemediği için dışarıya göç veriyor. Üzerine kar düşen çay yaprağı dünyada sadece Türkiye’de var. Bu çok ama çok önemlidir. Çayın kalitesi açısından, damak tadı açısından çok önemlidir. Bunu dünyaya anlatamadık çünkü Ar-Ge çalışmaları yaptıramadık. Bu konuda hükümetlerin de eksiği var, Ar-Ge çalışmaları yapılmalıydı, daha kaliteli, daha nitelikli çay ve bunun dünyaya tanıtımı yapılmalıydı, bu yapılmadı.”
Üretimde istikrar aynı zamanda fiyatta istikrar demektir”
Kılıçdaroğlu, çay fiyatlarının düşüklüğünün her sene gündeme geldiğini belirterek, “Her sene olur bu. Fındıkta ve çayda ‘Vay efendim çay fiyatı böyle, taban fiyat şöyle’ ve bu bir istikrarsızlığı besliyor. Oysa üretimde istikrar aynı zamanda fiyatta istikrar demektir.” diye konuştu.
Çay üretiminde, fiyatlandırılmasında bir istikrara ihtiyaç olduğunu dile getiren Kılıçdaroğlu, yaşlanan çay bahçelerinin de yenilenmesi, bu konudaki teşvikin biraz daha güçlü olması gerektiğini söyledi.
Kılıçdaroğlu, ÇAYKUR’un çay işleme kapasitesinin düşük olduğunu ifade ederek, şunları kaydetti:
“Bu kapasitenin yükseltilmesi lazım. Çünkü ÇAYKUR şu anda çay üreticisini bir anlamda manipüle eden bir kuruma dönüşmüş durumda. ‘Ben almıyorum.’ diyor, ‘Kapasitem doldu.’ diyor. ‘Nereye gideceğim?’ ‘Oraya gideceksin, özel sektöre.’ O da taban fiyatın altında veriyor, bu çayın da beklemeye tahammülü yok. Buzdolabı değil, otomobil değil, çamaşır makinesi değil. Aldın aldın, almadıysan çöp sepetine atacaksın. Düşük fiyata mahkum ediyor sizleri. Dolayısıyla kapasitenin artırılması lazım rekabetin sağlıklı oluşması açısından. Eğer özel sektör de bu işe girecekse.”
ÇAYKUR’un yönetiminde üreticilerin olmadığını belirten Kılıçdaroğlu, “ÇAYKUR bir kamu kuruluşu ise onun yönetiminde üretici de olacak. Ziraat odası başkanı aynı zamanda ÇAYKUR yönetiminde de görev alacak çünkü üreticinin derdini dile getirecek orada.” dedi.
Kılıçdaroğlu, “ÇAYKUR’un bu hale gelmesinde de çayın bu hale gelmesinde de en büyük kabahat politikacılardadır. Bir politikacı olarak söylüyorum bunu.” ifadesini kullanarak, şöyle konuştu:
“Her zaman ‘Oyu bir ranta nasıl çevirebiliriz?’ anlayışı içinde ‘Fiyat şöyle olacak, taban fiyat böyle olacak’, ya objektif bir kural koyarsanız herkes bilir ki ‘Ben seneye ne kazanacağım? Benim elimde çay kalmayacak. Ben bunu makul bir fiyatla satacağım.’ Bunun kuralını koyarsın, objektif bir fiyat koyarsın çay üreticisi de rahat eder, özel sektör de kamu da herkes bilir ne yapacağını. Bir belirsizlik ortamı içinde çay üretimi yıllardır devam ediyor, belirsizlik ortamında politikacılar ‘Nasıl ranta çevirebiliriz, nasıl oy alabiliriz, nasıl üreticiyi kandırabiliriz?’ arayışı içine giriyorlar. Bu da son derece tehlikeli bir yöntemdir.”
“Binlerce ton kaçak çay geliyor ve tüketiliyor”
Kılıçdaroğlu, bir başka sorunun ise kaçak çay olduğunu kaydederek, “Ben bazen eleştiririm, derim ki ‘Ya bu sınırlar yol geçen hanına döndü.’, kızarlar bana. Peki bu kaçak çaylar nereden geliyor? Rize mi üretiyor kaçak çayı? Hayır. Hakkari mi? Hayır. Çankırı mı? Hayır. İstanbul mu? Hayır. Nereden geliyor bu kaçak çay?” diye konuştu.
Binlerce ton kaçak çayın ülkeye geldiğini ve tüketildiğini belirten Kılıçdaroğlu, “Arayanı var mı? Yok. Soranı var mı? Yok. Nasıl oluyor? Fırından buyurun ekmek çalın bakayım, hemen yakalar sizi götürürler değil mi? ‘Niye hırsızlık yaptın?’ diye. Karnı aç ekmek çalıyor. Binlerce ton kaçak çayı Türkiye’ye sokuyorsunuz, tüketiliyor her yerde şakır şakır, kimsenin sesi bile çıkmadı.” ifadesini kullandı.
Kılıçdaroğlu, çay bahçelerini gezdiğini ve orada da söylediğini dile getirerek, şunları kaydetti:
“Rize’de, burada bütün kanaat önderlerinin önünde söyleyeyim, inşallah oylarınızla iktidar olacağız, ben bu kaçak çayların tamamını toplayıp Rize meydanında yakacağım. Bu ülkenin insanının alın terini çalıyorlar. Bu insanların tek geçim kaynağı çay, elinden alıyorsun bunu, kaçak çayı sokuyorsun, her tarafta şakır şakır satılacak, kimsenin sesi çıkmıyor. Peki o çay üreticisinin hakkını kim savunacak? Adaleti kim gerçekleştirecek? Bunu yapacağız, desteğinizle, dostlarımızla beraber biz bunu yapacağız.”
Çayda ihracat miktarının çok düşük olduğunu savunan Kılıçdaroğlu, bunun nedeninin de çayın kalitesinin artırılamaması olduğunu, bunu artırmak için çalışmak, Ar-Ge yapmak gerektiğini söyledi.
Kılıçdaroğlu, Türkiye’nin 2006 yılından itibaren çayda net ithalatçı konumuna düştüğünü, ihracattan fazla çay ithal edildiğini, ayrıca 50 bin ton kuru kaçak çayın da ülkeye girdiği yönündeki eleştirilerini dile getirdi.
Türkiye’nin 2003-2021 döneminde ithal ettiği 172 bin ton kuru çaya 412 milyon dolar ödediğini belirten Kılıçdaroğlu, “Sadece 2020 yılında, 22 bin 500 ton kuru çay ithal etmişiz, 46 milyon dolar para vermişiz. Bu yılın ilk 7 ayında 12 bin 800 ton kuru çay ithal etmişiz, 27 milyon dolar ödeme yapmışız. 27 milyon doları biz çay üreticisine versek ne olurdu? Yabancıya vereceğimize kendi insanımıza verseydik. Çayın kalitesini artırsaydık, Ar-Ge’ye önem versek, reklamını iyi yapsak ne olurdu?” dedi.
Kılıçdaroğlu, sorunların çözümüne ilişkin şu görüşlerini paylaştı:
“Bir, ÇAYKUR’un yönetiminde mutlaka üretici temsilcisi olması lazım. Birinci temel kuralımız o, üretici temsilcisi olması lazım. İki, Ar-Ge’ye önem vermek lazım, özellikle buradaki üniversitenin çay konusunda Ar-Ge’ye özel bir ağırlık vermesi lazım. Çayın niteliğini, kalitesini artırmak için ne gerekiyorsa onun yapılması lazım ve bunun dünyaya tanıtılması lazım. Türk çayının damak zevki açısından ne kadar değerli olduğunu anlatmamız lazım. Organik çay üretimine özel bir ağırlık, özel bir teşvik verilmesi lazım. Gübre dolayısıyla çay bahçelerinin ciddi sorunlar yaşadığının farkındayız, ama bunu belli bir zaman dilimi içinde çözmek mümkündür.”
Kaçak çay ticareti ile ciddi bir mücadele yapmak gerektiğini yineleyen Kılıçdaroğlu, “Kaçak çayın Türkiye’ye gelişine imkan veren siyaset kurumudur, güvenlik güçleri değil. Eğer siyaset kurumu dese ki güvenlik güçlerine, ‘Ben size müdahale etmeyeceğim, yakalayın, koyun Rize meydanına ve yakın. Ders alsınlar, bir daha kimse yapmasın.’ Bu söylenmediği için kaçak çay rahatlıkla geliyor.” dedi.
Kılıçdaroğlu, “Tipik bir örnek vereceğim.” diyerek, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Kilolarca uyuşturucu yakalandı, Mersin Limanı’nda yakalandı, Dilovası’nda kilolarca, hatta tonlarca diyeyim daha doğrusu uyuşturucu yakalandı. Emniyet gitti buldu, yakaladı. Hiçbir savcı soruşturma dahi açamıyor, hiçbir savcı. Bir savcı neden soruşturma açma görevini yerine getirmez? Baskın siyaset olduğu için yoksa savcı soruşturma açar, açmaz olur mu? Ekmek çalanı yakalıyorsun, hemen götürüyorsun. Tonlarca uyuşturucu gelecek, soruşturma açan yok. Tonlarca kaçak çay gelecek, kimsenin haberi olmayacak. Hepimiz görüyoruz artık.”