Areda Survey, bin 100 katılımcıyla gerçekleştirdiği ‘En sevilen Türk filmi’ araştırması ile Türk halkının en çok sevdiği 10 Türk filmini seçti. Liste liderliğini yüzde 16,5 ile Selvi Boylum Al Yazmalım ve yüzde 16,4 ile Babam ve Oğlum paylaştı.
EN SEVİLEN 10 TÜRK FİLMİ
‘En sevdiğiniz Türk filmi hangisidir?’ sorusuna cevap veren katılımcıların belirlediği En Sevilen 10 Türk Filmi listesi şu şekilde oldu:
“Selvi Boylum Al Yazmalım (yüzde 16,5)
Birbirlerine körkütük aşık olan İlyas ve Asya’nın arasındaki muhteşem aşkın sonu felaketle sonuçlanır. İlyas, Asya’yı aldatmıştır. Destansı aşk beklenmedik şekilde sona ermiştir. Hayattaki en büyük tutkusu kamyonu ‘Arkadaş’ olan İlyas’ın geçimsiz tavırlarının üzerine bu ihanet de eklendiğinde Asya evini terk eder. İlyas başka bir seçenek bırakmamıştır çünkü. Tek oğlu Samet’le kimsesiz kalan çaresiz kadın türlü zorluklar sonrasında Cemşit isimli bir adamla tanışır. İyilik timsali olan Cemşit çaresiz kadın ve oğluna evinin kapılarını açar, kendi ailesiymiş gibi yakın davranır. Yıllarca bu şekilde yaşayan Cemşit ve Asya artık bir aile olmuştur ve Samet Cemşit’e ‘baba’ demektedir. Her şey böylesine yolunda giderken bir gün İlyas çıkagelir. Asya şimdi büyük aşkı İlyas ile kendisine zor gününde kucak açan Cemşit arasında bir tercih yapmak zorunda kalır.
“Babam ve Oğlum (yüzde 16,4)
Sadık, Ege’deki çiftlikten, üniversitede gazetecilik eğitimi için ayrılmıştır. Oysa babası Hüseyin (Çetin Tekindor), onun ziraat mühendisliği okuyup çiftliğin idaresini eline almasını istemektedir. Sadık, daha üniversite yıllarında politikayla aktif olarak ilgilenir. Bunu öğrenen babası Hüseyin, oğlunu evlatlıktan reddeder. 70’li yıllarda birçok siyasi olaya karışan Sadık’ı daha zor günler beklemektedir. 1980 yılının 12 Eylül günü sabah erken saatlerde karısının doğum sancılarının tutmasıyla dışarı fırlayan çift, hastaneye gitmek için araç bulamazlar, çünkü ülkede askerî darbe gerçekleşmektedir. Sadık’ın karısı, doğum esnasında hayatını kaybeder ama küçük Deniz hayattadır. Gördüğü işkence ve yattığı hapisten sonra sağlığı bozulan Sadık, hastalığının ölümcül olduğunu anladığında Deniz’i Ege’deki çiftliğe, annesinin ve konuşmadığı babasının yanına götürmekten başka bir yol bulamaz. Çizgi romanlara ve onun büyülü dünyasına oldukça meraklı olan Deniz için evin yanaşmaları, küs teyze (Şerif Sezer), traktör kullanan ve telsizle konuşan babaanne (Hümeyra), bileğinden boğazına kadar bilezikle dolaşan gelin Hanife (Binnur Kaya) ve saf bir amca (Yetkin Dikinciler) ile tanışmak, onun için oldukça farklı bir deneyim olacaktır. Sadık ve Hüseyin’in geçmişle hesaplaşmaları ise oldukça sıkıntılı gelişmelere neden olacaktır.
“Eşkıya (yüzde 11,7)
Eşkiya, hapse düşmesine neden olan arkadaşının peşine düşen bir adamın hikayesini anlatıyor. 35 yıl önce Cudi dağlarında bir grup eşkiya yakalandı ve hapse atıldı. Yıllar içinde kimi hastalıktan, kimi hesaplaşma sonucu öldü. Biri hariç… 35 yıl sonra Hapisten çıkınca Baran’ ın ilk işi köyüne dönmek olur. Yıllar önce hapse girmesine en yakın arkadaşının sebep olduğunu öğrenir. Bu en yakın arkadaşı onun çocukluk aşkını alarak İstanbul’ a gitmiştir. Baran da onu bulmak üzere İstanbul’un yolunu tutar.
“Hababam Sınıfı (yüzde 10,0)
Özel Çamlıca Lisesi’ne yeni atanan müdür muavini ve tarih öğretmeni olan Mahmut Hoca (nam-ı diğer Kel Mahmut); kopya çeken, okuldan kaçıp maçlara giden, hocalarla sürekli kafa bulan öğrencilerle dolu okulun 6 Edebiyat A sınıfını (nam-ı diğer Hababam Sınıfı) ilginç ceza yöntemleriyle disiplin altına almaya çalışır. Fakat aynı zamanda öğrencilerin haylazlığı dışında ciddi olaylar da yaşanmaktadır.
“7.Koğuştaki Mucize (yüzde ,5)
Zihinsel engelli olan Memo, kızı Ova ve babaannesi Fatma Nine ile birlikte Muğla’da bir kasabada yaşamaktadır. 1983 yılında bir Ege kasabasında küçük bir kız ölür. Ölen küçük kız sıkı yönetim komutanının kızıdır ve onun ölümünden Memo’yu sorumlu tutar. 7 yaşındaki kızı ile aynı zeka yaşına sahip Memo’nun adalet arayışını konu ediyor.
“Neşeli Günler (yüzde 3,9)
Filmde, anlamsız bir tartışma sonucu dağılan bir ailenin yıllar sonra yeniden bir araya gelmesi anlatılır. Turşuculuk yapan Saadet ve Kazım, turşu yapımı konusunda tartışır ve boşanırlar. Çocuklardan üçü babada, üçü de annede kalır. İkiye ayrılan kardeşler yıllarca birbirlerini tanımadan büyürler. Yıllar sonra kardeşlerin rastlantı sonucu tanışması aileyi bir araya getirecektir.
“Çöpçüler Kralı (yüzde 3,8)
Zabıta memuru, görevinin verdiği yetkileri zorlayarak esnafın ve çöpçünün üzerinde büyük bir baskı kurar. Aynı mahallede oturan Hacer ise temizlikçilik yapmaktadır. Hacer’e aşık olan zabıta memuru, annesinin tepkisiyle karşılaşır. Mahallenin çöpçüsü Apti de Hacer’e aşıktır, ama parası yoktur. Bir gün yanlışlıkla girdiği bir gazino, kötü şansını bir anda değiştirir.
“Devrim Arabaları (yüzde 3,7)
Devrim Arabaları filmi, bir grup mühendisin yerli ve milli bir otomobil üretme çalışmasını konu edinmektedir. Dönemin Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel, ülkede devrim niteliği yaratacak bir yerli üretim yapmak ister. Bir kongre düzenlenir. Düzenlenen kongrede yerli otomobil üzerine konuşur. Hatta konuşmasının sonunda yerli otomobil üretimi üzerine bir talimat verir. Söz konusu görevi ise TCDD üstlenir. TCDD, aynı zamanda Ulaştırma Bakanlığı’ndan teknik destek talebinde bulunur. Yerli otomobilin üretilebilmesi için sadece dört ay süreleri vardır. Bunun üzerine görevlendirilen yirmi üç mühendis elinden ne geliyorsa fazlasıyla çalışması gerekecektir.
“Süt Kardeşler (yüzde 3,3)
Yıllardır kimsenin sahip olamadığı konağın sahibi Melek hanım, sütoğlu Şaban sanıp da Şaban’ın arkadaşı Ramazan’ı eve alır. Fakat sinirli abisi Hüsamettin’e Ramazan’ı damadı Bayram olarak tanıtır. Konağa gerçek Şaban ve gerçek Bayram’ın gelmesiyle işler karışır. Bayram’ın kardeşi Bihter’e aşık olan Şaban onun peşinde dolanır. Bayram’ın babasının eve Gulyabani adında bir canavar sokmasıyla işler iyice karışır. Olayı çözen Şaban, damat Bayram, ve emir eri olan Ramazan madalya alır.
“Kelebeğin Rüyası (yüzde 3,3)”
Zonguldak’ta yaşayan, iki genç şair Rüştü Onur ve Muzaffer Tayyip Uslu, yeni yeni modernleşen bu madenci kentinde memuriyet hayatlarını sürdürürken, bir yandan da sanatla, edebiyatla ve en çok da şiirle iç içe yaşamaktadırlar. Ayakları üzerine yeni kalkan genç Cumhuriyet, bir yandan modernleşme çabasındayken, aynı yıllarda Avrupa’da da çetin bir savaş yaşanmaktadır. Belediye Başkanı’nın kızı Suzan’ın Zonguldak’a geri gelmesiyle Rüştü ve Muzaffer’in şiire olan inancı daha da artar. Henüz lise öğrencisi olan Suzan, çevrenin istememesine rağmen iki gençle yakın arkadaş olur. Fakat 1940’lı yılların vebası olan verem, iki genç insanın da sağlığını git gide tehdit etmektedir. Rüştü ve Muzaffer’in hem kendi gelecekleri, hem de dünyanın gidişatı hayra alamet değildir…