“Montrö Bildirisi” nedeniyle Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından başlatılan soruşturma kapsamında 8 gün gözaltında tutulan 14 emekli amiral 2 gün önce adli kontrol şartıyla serbest bırakılmıştı. Bildiride imzası bulunan ve serbest bırakılan Emekli Tuğamiral Türker Ertürk Cumhuriyet’ten Nagihan Yılkın‘a yaşadıklarını anlattı.
Gözaltına alınış sürecine tepki gösteren Ertürk, “31 yıl vatanına hizmet etmiş, sicilinde en ufak leke olmayan bir insana böyle bir muamele yapılamaz. Sabah 6’da eve geliyorsun birçok polis ne yaptık biz? Kaçakçılık mı yaptık, adam mı öldürdük, hırsızlık mı yaptık , ihalelerden komisyon mu aldık, kokain mi kullandık yoksa kokain mi sattık? Nedir bu? Bana şu saatte şurada ol, ifadeni alacağız deseler giderdim” diye konuştu.
Yaşadıklarının bir cezalandırma süreci olduğunu belirten Ertürk, “Benim dijital materyalimi incelemek istiyorlardı ve el koydular zaten. Peki 8 gün süresince benim kaçma şüphem var mı, delilleri karartma şüphem var mı? Yok. Peki neden 8 gün gözaltında tutuldum? Bunlar doğru şeyler değil, gerçekten üzücü. Bazen bizim gibi az gelişmiş veya gelişmesini, çağdaşlaşmasını henüz tamamlayamamış ülkelerde ne yazık ki vatana hizmet zaman zaman cezalandırılıyor. Ben bu konuda cezalandırıldığımı düşünüyorum” dedi.
“UYGUN ŞARTLARDA DEĞİLDİK”
Gözaltı şartları hakkında da konuşan Ertürk, “Uygun şartlarda gözaltı yaşamadık. Kötü bir davranış söz konusu değildi ancak şartlar onur kırıcı ve çok zordu. Emekli amirallerin yaşlarının ileri olduğunu düşünürsek beslenmenin de çok kötü olduğunu değerlendirirsek ve pandemiden dolayı daracık alanlarda onları böyle yaşamaya zorlamak iyi bir uygulama olmamıştır. Yemeklerde tuz, yağ, protein, vitamin yoktu ve miktar çok çok azdı. Bu şekilde vücudun bağışıklık sistemi ve direnci çöküyor. Kolaylıkla hastalığı kapacak duruma geliyorsunuz. Bu konuyu fazla istismar etmek istemiyorum. Biz askeriz, denizciyiz zor şartlara alışığız ama yaşları ilerlemiş hastalıkları olan emekli amirallere böyle davranmak doğru olmadı. Çağdaş ve demokrat bir Türkiye’yi böyle kuramayız” ifadelerini kullandı.
“FETÖ ŞÜPHELİLERİYLE AYNI HÜCREDEYDİK”
“Gözaltı süresince FETÖ şüphelileriyle aynı hücreye kapatıldık” diyen Ertürk söyledi:
“Hatta bir amiralin yanında PKK şüphelisi bile vardı. Bu doğru bir uygulama değildi.
Bunu sorduğumuzda şartlar nedeniyle olduğu ifade edildi. Aynı zamanda FETÖ soruşturulması yapıldığından başka yer olmadığını dile getirdiler. Bence bu iyi bir mazeret değildi. Vatanına hizmet etmiş insanlara böyle bir muamele yapılması doğru değil. İkinci dört günde bulunduğumuz gözaltı şartları biraz düzeltildi ama yine de onur kırıcıydı.
Hiçbir delilleri karartma şüphesi ve kaçma şüphesi olmayan, yıllarca vatanına sadakatle hizmet etmiş olan amirallere layık görülmemesi gereken bir ortamdı. Maalesef demokrasimiz için iyi bir sınav değildi.”
“AYNI GÖRÜŞÜ İKTİDAR DA BELİRTTİ”
Darbe girişimi gibi bir şeyin söz konusu olmadığını belirten Ertürk, “Emekli amirallerin elimde kamu gücü yok, bir platform değiller, bir tüzel kişilik değiller. Sadece bir kısım amiral bir hissiyatını bildiriyor ben de buna adımı yazdırdım. Eğer siz Türkiye’nin güvenliği ve egemenliği için yaşamsal derecede önem veren Montrö konusunda hassasiyet duyuyorsanız, bir daha darbe olmasın diyorsanız bir şekilde bunun altına imza atıyorsunuz demektir. Ben de bu hassasiyet gösteren duyuruya katıldım” diye konuştu.
Ertürk konuşmasında şu ifadeleri kullandı:
“İfademde de var, savcı da tespit etti benim hazırlanmasında ve yayınlanmasında katkım yok, sadece imzam var. Bunun ötesinde bir anlam çıkarmak kötü niyetli bir girişim olarak değerlendiriyorum. Gece yayınlanmasının da bir anlamı yok. Hangi zaman dilimi içerisinde yayınlansaydı da yanlış yorumlanmazdı. Ne yazık ki ‘siyaset yapmak istiyorlarsa parti kursunlar’ tarzı söylemler duyuyorum. Bu çağ dışı antidemokratik bir söylemdir. Siyasi mücadele yalnızca siyasi partilerde yapılmaz, derneklerde, demokratik kitle örgütlerinde ve platformlarda da yapılır. Burada imzanın tek bir amacı var bir daha Türkiye’de darbeler olmasın ve Türkiye’nin egemenliği ve güvenliği için önemli olan montrö hassasiyeti. Bunun 104 ziraat mühendisinin Türkiye’nin tarımı konusundaki hassasiyetini ifade etmesinden hiç farkı yok. Bunu farklı bir tarafa çekmek çok yanlış olur. Aslında bu demokratik bir tepki ve arka planı anayasada yer alan ifade özgürlüğü. Burada demokrasi dışı, hukuk dışı, anayasa dışı hiçbir şey yok. Bunu başka bir tarafa çekmek çok yanlış hem çok maksatlı. İktidar daha sonra ” biz de Montrö’ye hassasız, değişmesini düşünmüyoruz” dedi. O zaman bizimle aynı görüşte demek oluyor. Gerçekten bu gördüğümüz muamele, demokrasimize büyük bir darbe olmuştur. Kamu vicdanını çok yaralamıştır” dedi.
“SÖZ KONUSU BİLE OLAMAZ”
Rütbelerinin idari kararla sökülüp sökülmeyeceğine ilişkin tartışmalara ilişkin yanıt veren Ertürk, “Rütbelerin sökülmesi söz konusu bile olamaz. Bu çok yanlış ve düşünülmeden söylenmiş bir sözdür. Bizim yaşamamız vatana hizmetle geçmiştir. Hatta genetik devamlılığı içinde bulunduğumuz ailelerimiz, vatan ve millete hiç suç işlememiş aksine vatana ve millete hizmet etmiş ailelerin çocuklarıyız” dedi.
“ÇOK YANLIŞ”
Öte yandan Orduevi’ne alınmayan Emekli Amiral Mustafa Özbey’in durumuna ilişkin de konuşan Ertürk, “Orduevi’nden atılma durumu çok üzücü ve çok yanlış. Hukuki ve demokratik değil. Hüküm ve yargı kararı olmadan idari bir cezalama doğru olmamıştır” ifadelerini kullandı.
“DARBE OLACAK DİYE UYARDIM”
Ben zaten Montrö’yü, Kanal İstanbul’u, darbeleri, FETÖ’yü hep anlattım diyen Ertürk, sözlerini şöyle sürdürdü:
“15 temmuz darbe girişimini kim yaptı? Sarıklı askerler, polisler yargıçlar yaptı. TSK içinde de devlet içinde de bu tür yapılar olmamalı. Türkiye’nin demokratik yapısının önü açılmalı.
Hem meslek yaşamımda mücadele ettim hem de 2010 yılında istifa ederek FETÖ’ye karşı mücadele ettim. Darbe günü yanlış hatırlamıyorsam rakam 55’e 33’tü. 2016’da 55 amiralimiz vardı. 55 amiralin 33’ü FETÖ darbesine iştirak etti. Ben eğer mesleğimden tasfiye edilmemiş olsaydım 2010 yılında istifaya zorlanmamış olsaydım 55’e 33 durumu olamayacaktı. Hatta darbe girişimi bile olmayacaktı. 1996 yılında 6 kişiyi FETÖ’den attım. 2008-2010 tarihleri arasında Deniz Harp Okulu’nda cemaatin sızmaması için çalıştım. Ne yazık ki takdir edilmedim, hatta düşmanlık gördüm ve istifa etmek zorunda kaldım. 31 Ağustos 2013’te Persilvanya’ya gittim. Cemaat evinin önündeki eyleme katıldım, konuşma yaptım. Konuşmamda darbe hazırlığı içerisindeler, darbe yakında Türkiye’ye gelecek dedim. Daha nasıl uyarı yapayım ki? Bu uyarı da takdir edilmedi. TSK ve yargıçların içinden imamları temizleyin yoksa Türkiye darbeye gidiyor dedim. 2013 yılındaki hassasiyetim değerlendirilseydi Türkiye darbe ile karşılaşmayacaktı. Bunun gibi hassasiyet ifade eden bir duyuru olmuş ben de imzamı attım. Bundan daha iyi niyetli daha vatansever bir girişim olabilir mi? Özgür bir vicdandan daha yumuşak bir yastık yoktur. Ben bu yastığa kafamı dayadım.”