Sözcü gazetesi yazarı Deniz Zeyrek, bugün kaleme aldığı yazısında Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın Cumhurbaşkanı olmak istediğini yazdı. Zeyrek, Erbaş’ın kendisini Erdoğan sonrası dönem için biçilmiş kaftan olarak gördüğünü iddia etti.
Zeyrek’in bugünkü yazısı şöyle:
Afganistan’ın kontrolünü ele geçiren Taliban’ın en önemli özelliği ne biliyor musunuz?
Kendi dini inançlarının, yaşam biçimlerinin bütün evlerde, sokaklarda, mahallede, şehirlerde, siyasette, yargıda, ticarette, yani yaşamın her alanında hakim olmasıdır.
IŞİD’in, El Kaide’nin ideolojisi de Taliban’la aynıdır.
Kendileri nasıl yaşıyorsa, silah gücüyle kontrol altına aldıkları bütün insanların öyle yaşamasını hedefliyorlar.
★★★
Bir toplumda herkesin dini inancını, mezhebini, hatta inançsızlığını, bir arada ve özgürce yaşadığı düzenin adı olan “Laiklik”, bu yüzden Taliban, IŞİD, El Kaide zihniyeti için “düşman”dır.
Zira laiklik, dini ve mezhepsel farklılıkların bir arada yaşaması için inançları insanla Allah arasındaki bir alan olarak görür ve gündelik yaşamı, devleti, yargıyı, ticareti ve siyaseti dinin dışında tutmayı önerir.
Türkiye’de de anayasayla güvence altına alınmış bir kavram olan Laiklik, bir insanın inancından dolayı giydiği kıyafeti de özgürleştirir, bir ülkenin çoğunluğunun inancından farklı bir inanca sahip olanların inançlarını özgürce yaşamasını da sağlar.
Geçmişte yanlış bir Laiklik yaklaşımıyla Türkiye’deki muhafazakarların inandıkları gibi yaşamasının, giyinmesinin önüne geçilmeye çalışıldı. Üniversitelerde başörtülerini açtırmak için ikna odaları kuruldu. İmam hatip mezunları, yükseköğrenimden dışlansın diye katsayı oyunları oynandı. 28 Şubat 1997’deki “post modern” darbe de bu Laiklik anlayışın bir sonucuydu.
Bugünkü iktidar da tam tersini yapıyor. Kendi döneminde doğan her TC vatandaşını imam hatip mezunu yapmaya çalışıyor. Okul yöneticilerini din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenleri arasından atıyor. Kamuya alımlarda liyakat yerine “başı secdeye varıyor” gibi referanslara bakıyor. 28 Şubat’çıların sorun olarak gördüğü başörtüsü bugün artık hayatın her alanında “pozitif ayrımcılık” nedenine dönüşmüş. Artık muhafazakar olmayan kadınların kıyafetleri iktidar için sorun teşkil ediyor.
Türkiye’nin bu iki sorunlu yaklaşımı da terk edip, laikliği gerçek manada yaşadığı günlerin yakın olmasını diliyorum.
★★★
Şimdi gelelim bu girizgahı yapmamın nedenine:
Malumunuz, Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, Yargıtay’ın yeni hizmet binasının dini törenle açılmasını eleştirenlere şöyle bir tepki göstermiş:
“İnanç, sokakta, mahallede, şehirde olmasın, insanın içinde olsun gibi bir anlayış var. İnsanla Allah arasında olsun, evine, ticaretine, siyasetine, adaletine, yargısına yansımasın… Görüyorsunuz ortalığı ayağa kaldırıyorlar. ‘İnançtan ayıklansın oralar adeta.’ Bu düşünce, insanlığı bu noktaya getirmekte…”
Başkan istiyor ki o inancı gereği istiridye, midye, yengeç, karides yemiyor diye biz de yemeyelim.
Başkan istiyor ki o inancı gereği alkol almıyor diye başkaları da almasın.
Başkan istiyor ki o sakal bıraktı diye biz de bırakalım.
Başkan istiyor ki Cumhuriyet kurumu mahkemeleri kapatalım kararları kendisi
versin.
Başkan istiyor ki o lüks makam aracına biniyor diye biz de binelim, o Türkiye’nin en büyük bütçesine hükmettiği gibi biz de edelim! (Bu kısmı şakaydı)
★★★
Bunların hepsi mümkün. Çözüm basit:
Taliban’la aynı şeyi isteyen Sayın Erbaş’ı aynı zamanda Genelkurmay Başkanı ve Savunma Bakanı, aynı zamanda Milli Eğitim Bakanı, Ticaret Bakanı, Adalet Bakanı ve Yargıtay Başkanı ilan edelim.
Birileri “şeyhülislam olmak istiyor” diyor ya…
Doğrusu o değil.
Çünkü kendileri, bütün bu kurumların başında olmak istiyor ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan sonrası dönem için Cumhurbaşkanlığı koltuğuna kendisini “biçilmiş kaftan” görüyor.
Kendisi ulu önder Atatürk’e boşuna savaş açmıyor.
Kendisi Laikliğe boşuna savaş açmıyor.
Yakında cüppesini, imam sarığını çıkarıp “lacileri” çekip siyasete atılır ve zirveye gözünü dikerse şaşırmayın.
Siyasetle bu kadar içli dışlı olması boşuna değil!