Partisinin grup toplantısında konuşan CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.
Kılıçdaroğlu’nun satırbaşları şöyle oldu:
Türkiye tarihi günler yaşıyor. Her bir vatandaşımızın tek tek sorumluluğu var. Sandığa gidip oy kullanırken de, siyasal iktidarı yargılarken de sorumluluğumuzun bilincinde olmak zorundayız. Bu güzel ülkede her birimiz huzur içinde yaşamak zorundayız. Görüşlerimiz, kimliklerimiz, inançlarımız farklı olabilir ama bu ülkede beraber yaşamak istiyoruz. Bu ülkenin üstüne düşecek hiçbir gölgeyi kabul etmiyoruz. Emperyal güçlerin bakışını, gölge düşürmesini asla kabul etmiyoruz.
Şehitlerimiz var. Şehitlerimizi her zaman her ortamda baş tacı yapmak ortak görevimizdir.
CHP’li belediyelerin destek harcamaları
Ramazan ayındayız. İnançlarımızın yoğunlaştığı bir aydayız. Belediyelerimize, Ramazan ayının ağırlığını dikkate alarak bulunduğunuz bölgede hiçbir çocuğun yatağa aç girmemesine özen gösteriniz dedim. Kampanyalar başladı. CHP’li belediyelerin olduğu yerde huzuru egemen kılmak için elimizden geleni yaptılar. Geçtiğimiz hafta, 847 bin 164 haneye belediye başkanlarımız yardım yaptılar. 221 bin 478 haneye nakdi yardım yaptılar.
Halk Ekmek büfelerine engel
Bu arada garip bir şey oldu. İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Ümraniye’ye Halk Ekmek büfesi kuruyor. Burada satamazsın diyorlar. Kim yapacak onun görevi zaten. Sen yapamıyorsun bırak bari o versin. Ucuz ekmek gidecek ya, vatandaş ucuz ekmek alacak. Engel oluyorlar. Bir dilim ekmeğe savaş açtılar bunlar.
Desteksiz tam kapanma
Tam kapanmaya gidiyorlar doğru mudur? Doğrudur. Gündelikçiler var nasıl geçinecekler? Bir sosyal program açıklanmasını bekliyoruz. Bu süre içince icra takiplerinin tamamının durdurulması lazım.
Karadenizlileri bilirsiniz yiğit insanlardır. Karadenizli kadınlar çok daha yiğittir. Ağacına, çiçeğine, taşına, toprağına, evine sahip çıkar. Rize İkizdere ilçesinde Cevizlik köyü eylem içinde. Köyümüzün taşını, toprağını vermeyiz, ranta teslim etmeyiz diyorlar. Buradan o kardeşlerime sevgilerimi, saygılarımı gönderiyorum.
Biden’ın ‘soykırım’ ifadesi
1915 olayları konusunda düşüncelerimi aktaracağım. Bu olay önce yabancı haber ajanslarında yer aldı. Biden bu yıl 24 Nisan’da konuşurken soykırımı kabul edecek diye. Washington temsilcimizi aradım. Evet doğru dedi. Onun üzerine 22 Nisan’da bir açıklama yaptım. Biden’ın açıklamasında ‘soykırım’ kelimesini kullanmasının doğru olmadığını, bu işin tarihçelerin görevi olması gerektiğini anlattım.
Parti Sözcümüz yaptığı konuşmalarda aynı şekilde bizim söylediklerimize vurgu yaptı. Biden açıklama yaptı ve ‘soykırım’ sözünü 2 kez kullandı. Türkiye açısından çok büyük talihsizlik. Bugüne kadar pek çok iktidar gelip gitti ama hiçbir ABD Başkanı 1915 olaylarını ‘soykırım’ olarak tanımlamadı.
1915 olaylarının bizimle Ermeniler arasında çok ciddi travmalara yol açtığı gerçektir. Birinci Dünya Harbinden başlayarak baktığımızda çok sayıda insanın hayatını kaybettiğini görürsünüz. Siyasilere düşen görev, geçmişin acılarını bugün malzeme konusu yapmamalarıdır.
1915 olayları gerekirse incelenmelidir. Tarihçiler yapmalıdır. Türkiye bu konuda her zaman hazır olduğunu ifade etti. Ermenistan da arşivlerini açsın denildi.
19 Mayıs 1985 tarihinde New York Times ve Washington Post gazeteleri görülseydi ve o gazeteler sayın Biden’ın önüne konsaydı belki bu açıklamalar hiç olmayacaktı. O tarihte çok sayıda tarihçi, 1915 olaylarının bir soykırım olarak adlandırılmayacağını bütün dünyaya ilan ediyorlardı. O zamanlar bir devlet vardı, bir başbakan vardı. El birliği ile bunu dünyaya anlatıyorlardı. Özellikle Azerbaycan’ın işgal edilen topraklarını yeniden kazanması, ilişkilerin düzelmesi, Türkiye ile Ermenistan arasında ilişkilerin ilerlemesi için adımlar atılması gerekirken tam tersi bir tablo ile Türkiye karşı karşıya kalıyor. Beceriksiz bir yönetimin Türkiye’yi getirdiği bir tablo bu.
Biden açıkladı, Erdoğan 3 gün sustu. Erdoğan’ın trollari, “Ey Kılıçdaroğlu, ne diyeceksin” diyordu. Erdoğan bir aslan, Erdoğan çıkacak kükreyecek herkes duyacaktı. Erdoğan, konuştu bırakın aslanı kedi gibi bir miyavlama sesi geldi.
Türkiye yönetilmiyor, Türkiye savruluyor. Kendi çıkarlarını savunmaktan aciz bir yönetimle karşı karşıyayız. Eğer Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yöneten kişi kendi ülkesinin çıkarlarını kararlılıkla savunmadığı halde o ülke yönetilmiyor demektir.
Dış Politika
Türkiye’nin kuruluşundan bu yana, 1915 olaylarını ABD’deki hiçbir başkan soykırım olarak tanımlamazken şimdi neden tanımladı? Bu soru önemli, asıl sorulması gereken soru bu. Biden’a kızmanın bir alemi yok, o kendi iç politikasının gereğini yapıyor. İğneyi batıralım kendimize, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin dış politikası nedir? Yurtta barış dünyada barış. Ana eksen buydu. Sadece bu mu hayır eşitlik ilkesine bakılıyordu. Karşılıklı hak ve çıkarlara saygı vardı. Uyuşmazlıklarda diyalog yönteminin seçilmesi ilkesi vardı. Başka ülkelerin içişlerine karışmama ilkesi vardı. Bu ilkelerin tümü terk edildi. Dış Politika, İç Politikanın malzemesi asla yapılmamalıdır. Yaparsanız, gelir böyle duvara çarparsınız ve sesiniz çıkmış. Aslanken kedi durumuna düşmüş olursunuz. Dış politikada iktidar muhalefet ayrımı yoktur. Çıkarlar birlikte savunulur. Bu nedenle ana muhalefet partisi belli aralıklarla bilgilendirilir. Bunların zamanında bu da terk edildi.
Özellikle Orta Doğu, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün vasiyetidir. Orta Doğu politikasında ülkelerin içişlerine karıştık, müdahale ettik. Tipik bir örnek vereceğim. İran-Irak savaşı 8 yıl sürdü. Türkiye, tarihten aldığı mirası aynen korudu ve “Ben tarafsızım, bu savaşın bitmesini isterim” dedi. Neden? Çünkü Türkiye Cumhuriyeti Devletini kuranlar neyin ne olduğunu çok iyi biliyorlardı. Siz günlük söylemler geliştirir, şunu dersem oy alırım derseniz Türkiye’yi bu hale getirirsiniz. Dış Politika sıradan bir politika değildir. Dış politika konusunda liderler konuşacaksa boğazının 9 boğum olması gerekir. Şimdi dış politikadaki bürokrasiyi tamamen devre dışı bıraktık.
Dış politika ile iç politika çok farklıdır. İç politikada farklı şeyler düşünebiliriz ama dış politikada yaptığınız bir hata toplumların belleğinde yerleşir ve kalır. Birleşmiş Milletler’de Cezayir’in bağımsızlığına bir ret oyu verdik. Cezayir, Fransa’nındır dedik. Aradan yıllar geçti Özal Cezayir’e gittiğinde özür diledi.
Bunlar dünyadan bir haberler. Erdoğan’ın şahsım hükümeti, yani diyor ki “Ben Türkiye Cumhuriyeti Devletini aile şirketi şeklinde yöneteceğim” diyor. 83 milyonu yok sayıyor. Kendi partisini bile yok sayıyor. Bu bizi “Yurtta barış dünyada barış” ilkesinden çıkardı ihvan endeksli hale getirdi. Bu Türkiye’nin itibar kaybı demektir. Dışişleri Bakanlığı’nın vatansever bütün bürokratlarını aşağıladılar. Doğru ya onların hiçbirisi sucuk fabrikasında muhasebecilik yapmamıştı. Bu her şeyi biliyor, şahsı zaten. Devlet bile ona ait. Dışişleri Bakanlığı’nın bürokrasini tamamen devre dışı bıraktılar.
Dış politika ile hiç ilgisi olmayan eski vekillerin, rüşvetçilerin hepsini büyükelçi yaptı. Akıl lazım insana. Rüşvetçiden büyükelçi olur mu? Bu kişiyi siz başka ülkeye gönderiyorsunuz, arabasında Türkiye Cumhuriyeti Devleti bayrağı var. Türkiye Cumhuriyeti bu hale geldi mi?
Kim Dışişleri Bakanı Türkiye’de? Mevlüt Çavuşoğlu mu? Zurnanın son deliği. Hulusi Akar mı? İbrahim Kalın mı? Fahrettin Altun mu? Pergoleci Fahrettin. Bunların tamamı konuşuyor, her kafadan bir ses çıkıyor. Bakanlığın bürokrasini konuşturmuyorlar.
Dış politikanın ne olduğunu, tarihsel derinliğini bilirler mi? Bir büyükelçi olmanın hangi süreçlerden geçtiğini acaba bunlar bilir mi? Ne kadar üçkağıtçı adam varsa büyükelçi tayin edeceksin sonra Türkiye Cumhuriyeti Devleti büyük devlettir diyeceksin.
Erdoğan’ın aleyhinde bir sürü pankartlar asılmış. Dünyanın parasını ödediler, “Erdoğan’ı seviyorum” diye. Türkiye’yi seviyorum diyen yok. Çünkü şahsım devleti.
Başka bir ülkenin içişlerine karışmayacaktır. Her ülkeninkine karıştık. Kendi ülkesini değil başka ülkeleri adam etmeye çalışıyor. İhvan neyi öngörmüşse aynı politikayı uyguluyorsun. Arap dünyasında karışmadığı hiçbir ülke kalmadı. Kadim dostumuz Mısır ile aramızı bozdu. Mısır’ın terörist ilan ettiği kişileri İstanbul’a getirdi. İmkanlar sağladı, televizyon, radyo kurdurdu. Yanlış yapıyorsun dedik. Sen Mısır’ın önemini bilmiyor musun? Bilmiyor, çünkü tarih bilmiyor. Peki bölücü örgütlerini bir başka ülke oturup ağırladığında biz itiraz etmiyor muyuz? Bu kadar beceriksiz, dünyadan bu kadar habersiz ilk kez bir kişiyi görüyorum.
Suriye’de ne işin vardı senin? Bir gün önce dost dediğine ertesi gün düşman diyor. Sen de söylem bilinci, ahlak yok mu? Neden çünkü emperyal güçler öyle istedi diye. Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetenler emperyalizmin uşağı olursa bu noktaya geliriz işte. 600 bin kişi hayatını kaybetti Suriye’de, 3 milyon kişi Türkiye’ye irtica etti. 24 saatte Emevi camisinde namaz kılacaklardı, Süleyman Şah türbesini taşıdılar.
Bahçeli’ye söyleyeyim, kendi bayrağını indirip kendi toprağından Süleyman Şah türbesini kaçıranlara ne zamandan beri milliyetçi deniliyor? Benim bildiğim onlar vatan hainidir.
İdlib’te 36 askerimiz şehit edildi hesabını soramadılar. Koşa koşa gittiler dakikalarca ayakta beklediler. Bu ülkenin saygınlığını nasıl ayaklar altına alıyorsunuz siz. Koltukları, paraları uğruna vazgeçmeyecekleri hiçbir değer yoktur bunların. Bu ülkeye verecekleri toplu iğne ucu kadar fayda yoktur.
Avrupa Birliği’ne tam üye olacağız, demokrasi gelişecek, özgürlükler gelişecek, yargı bağımsız olacak ve biz bütün mazlum milletlere örnek olacaktık. Şimdi totaliter bir ülke olarak tanımlanıyor Türkiye. Öyle bir noktaya geldik ki, yabancı bir ülkenin başkanı Türkiye Cumhuriyeti’nin bir numaralı koltuğunda oturan adama “Aptal olma” diyor. Nasıl oluyor bu ya? Türkiye Cumhuriyeti’ni aşağılayamazsın demesi lazım. Bir de kalktı Trump’ın seçim kampanyasına destek verdi.
Askerimizin başına çuval geçirdiler. Nota vereceksiniz mi diyorlar ne notası müzik notası mı diyor. Reza Zarrab için iki kez nota verdin. Bütün sırlarını biliyor diye. Rüşvet yemeyeceksin, almayacaksın kardeşim. Fakir fukaranın parasını almayacaksın, alırsan böyle burnundan fitil fitil getirirler.
Şahsım hükümeti döneminde, Lozan’a göre silahtan arınması gereken Ege adaları silahlandırıldı. Adamlar geliyor teftiş ediyor. Öyle bir noktaya geldik ki, Yunanistan Dışişleri Bakanı, Türkiye’ye geliyor basın toplantısında Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne meydan okuyor. Düne kadar kimsenin yüreği yetmezdi. O saygın, o güçlü devleti ne hale getirdiler.
Doğu Akdeniz’de petrol yatakları, doğalgaz yatakları var. Herkesle arayı bozdular, kavga ettiler. Sonra ne oldu 6 ülke Doğu Akdeniz Gaz Formu’nu kurdu. ABD’de dilekçe verdi ben de üye olmak istiyorum diye. 2 ülke dışlandı Türkiye ve KKTC. Niye oldu? Erdoğan, Netenyahu’nun oğlu Konstantinopolis dediği için kükremişti bir ara. Biden ne dedi? Bahçeli’ye soruyorum Biden ne dedi? Sen ne diyorsun? Senin milletinin önünde milliyetçi yazıyor, sen ne diyorsun? Bunlar devleti yönetemiyorlar.
AKP’ye ve MHP’ye oy veren kardeşlerime seslenmek isterim, söylediklerimde bir tane yanlış varsa özür dileyeceğim. Yanlış yoksa üzerine düşeni sen de yapmak zorundasın. Bu ülkeye sahip çıkmak zorundayız. Eğer birileri gelip çekildikten sonra istediğim gibi yönetirim derse dur demek hakkındır. Dur demezsen sorun var demektir.
‘128 Milyar Dolar Nerede’ afişleri
Biz bir pankart astık. ‘128 Milyar Dolar Nerede’ diye. Bu soru ne demektir biliyor musunuz? Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası kasasında kendisine ait bir doları bile yok demektir. O yüzden soruyoruz bu parayı kime verdiniz diye.
Araştırmacı bir arkadaşımız, “Türkiye bugün savaşa girse herkes biliyor ki kasasında bir doları bile yok” diyor. Erdoğan sesini kesmiş ortalıkta geziyor. Biz, “128 Milyar Dolar Nerede” derken Türkiye’nin itibarını, geleceğini savunuyoruz.
Hala açıklama yok. Merkez Bankası’nı devre dışı bırakacaksınız, Hazine’ye parayı alacaksınız. Damat kime isterse satacak, kime sattın? Cevap yok, cevabı alacağız.
Biz niye el değiştirdi diye sormuyoruz. Kime verdiniz, hangi kur üzerinden verdiniz diye soruyoruz. Cevap yok. Sizin babanızın parası mı o?
Rahmetli Atatürk, “Siyasi bağımsızlığını ekonomik bağımsızlıkla perçinlemezseniz siyasi bağımsızlığı kaybedersiniz” diyordu. Türkiye’nin bugün ekonomik bağımsızlığı yok.
Yorumlar kapalı.