Babacan, parti genel merkezinde haftalık değerlendirme toplantısında konuştu. Babacan, partisinin ikinci kuruluş yıl dönümünü partililerle birlikte pasta keserek kutladı. Babacan, özetle şunları söyledi:
“HER AN HAZIR OLDUĞUMUZU VURGULUYORUZ. BELLİ Kİ ANLAMAMIŞ
Bugün, partimizin, Demokrasi ve Atılım Partisi’nin, ikinci kuruluş yıl dönümü. Sıkıntılarla dolu bir yılda, 2020 yılında, ülkemize umut olmak için yolculuğumuza başladık…Yatmadık, çalıştık. Çalışıyoruz. Tüketmedik, ürettik. Üretiyoruz. İşte bu özgüvenle, ‘kadrolar hazır. Çözümler hazır. Bu pazar seçim olsa DEVA hazır’ dedik. Biz bu kararlı ve çalışkan duruşumuzu ortaya koyarken, Ankara’da yatarak siyaset yapmaya alışan birilerinin bundan rahatsız olacağını tahmin etmiştik az çok. Ama bu kadar da hızlı tepki beklemiyorduk. Meğer dün krizlerin ortağı Bahçeli, Meclis’teki grup toplantısına giderken arabasının camından ‘bu pazar seçim olsa DEVA Partisi hazır’ afişimizi görmüş, okumuş. Afişimiz aklına iyi yer etmiş olsa ki konuşması sırasında prompterden metinden çıkıp, ki pek yaptığı iş değil bize laf yetiştirmeye çalışmış. ‘Elimde kalem olsa altına yazardım. Pazar günü seçim yok’ demiş. Tabi herhalde hızlı geçerken anlamadı mı ya da Türkçe sorunu mu var onu anlamadık ama. ‘Önümüzdeki pazar günü seçim yapılacak’ demedik ki biz orada. ‘Seçim yapılsa hazırız’ diyoruz burada bir mana var. Her an hazır olduğumuzu vurguluyoruz. Belli ki anlamamış.
NASIL BİR TÜRKİYE GÖRMEK İSTEDİĞİNİZİ ANLATIN
Ben şimdi buradan Sayın Bahçeli’ye seslenmek istiyorum. Şöyle bir çıkın, hamaset yapmadan, kuru slogan atmadan, nasıl bir Türkiye görmek istediğinizi anlatın. Türkiye’nin hangi sorununu nasıl çözeceğinizi çıkın anlatın. Ama hamaset, küfür, hakaret, aşağılama, boş laf kullanmadan. Bundan tam bir yıl önce açıklamıştı. ‘Yeni bir anayasa yazmaya başladık’ demişti. Ortada hiçbir şey yok.
BU ÜLKENİN HAZİNESİNİ BATIRMA PROJESİNİ BAYAĞI BÜYÜTMÜŞ
Bugün Sayın Erdoğan parti genel başkanı şapkasını takıp partisinin grup toplantısında bir konuşma yapmış. ‘Kur korumalı mevduat hesaplarında tam 550 milyar liraya ulaştık’ diyor. Aferin. Bu ülkeyi batırma, bu ülkenin hazinesini batırma projesini bayağı büyütmüş yani ondan bahsediyor. Şu anki 2022 yılının bütçesinde faiz ödeneği tam 240 milyar lira. Tarım ayrılan bütçe… şu anda 29 milyar. ‘550 milyara çıkarttık’ diye övündükleri o kur korumalı hesaplar var ya döviz kuru yüzde bir artsa, 550 milyarın yüzde biri ne demek? Tam 5,5 milyar lira daha fazla ben bu mevduat hesaplarına devlet olarak para ödeyeceğim demek. Yüzde 6 artsa kur…Yüzde 6’lık bir kur artışı sebebiyle mevduat sahiplerine ödenecek para 33 milyar, bu ülkenin bütün tarımına, çiftçisine verilecek desteğin tamamı 29 milyar. Hesap ortada.
YÜZDE 11 BİZİM EKONOMİMİZ BÜYÜDÜ’ DİYENLER GİTSİN BAKSIN BİZİM VATANDAŞIMIZIN EKMEĞİ KÜÇÜLDÜ
‘Bir de ekonomimiz büyüdü’ demiş. Övünüyor. Baktım şöyle. ‘Ekonomimiz yüzde 11 büyüdük’ diyor fakat gruptan fazla bir alkış yok. Milletvekilleri de bakıyor ‘ne zaman büyüdük’ diye. Kendi açıkladıklarına kendileri inanmıyor. Özel menfaat alanı sağlananların, hiç kimseye izin verilmeyen alanlara izin vererek özel menfaat elde edenlerin geliri büyümüş olabilir. Ama ‘yüzde 11 bizim ekonomimiz büyüdü’ diyenler gitsin baksın bizim vatandaşımızın ekmeği küçüldü.
ARTIK ZAM HABERLERİNİN DE BİR ANLAMI KALMADI
Her gün yeni bir zam haberiyle uyanıyoruz. Yok gıdaya zam, yok akaryakıta zam. Ona zam, buna zam. Artık zam haberlerinin de bir anlamı kalmadı… Avrupa’nın en büyük tarım alanlarına sahip olan ülkemizde, insanlar kıtlık korkusu yaşar oldu. Çiftçimiz perişan, üretemiyor. Ürettiği kadar zarar ediyor. İthal ürünlerle dolan pazarda da alışveriş etmeye insanların artık gücü yetmiyor. Sayın Erdoğan ise çıkmış hâlâ stokçularla kavga ediyor. Piyasadaki sorunların faturasını üretene, tacire, esnafa kesmeye çalışıyor…Her gün enflasyonun suçlusunu arıyor. Halbuki bir aynaya baksa yetecek. Vatandaş ile esnafı karşı karşıya getirmeye çalışıyor. Sayın Erdoğan, eğri oturup doğru konuşalım. Siz farkında olmayabilirsiniz, ama vatandaşlarımız bu kadar pahalanmış ürünleri almaya meraklı değil. İnsanlar, sadece daha fazla zam geleceğinden korktukları için kuyruklar oluşturuyorlar. Tabi cebinde parası varsa o kuyruğa giriyor. Cebinde parası olmayanlarda o kuyrukta bekleyenlere bile imreniyor.
VATANDAŞIMIZ ARTIK BU HÜKÜMETE GÜVENMİYOR
Siz farkında olmayabilirsiniz ama, vatandaş sizin bu fiyatları artık indiremeyeceğinizi çok biliyor…Çünkü vatandaşımız artık bu hükümete güvenmiyor. Çünkü insanlar sizin gibi Beştepe Harikalar Diyarında yaşamıyor…İşte bu güvenini kaybettiğiniz insanlar var ya… önümüzdeki seçimlerde, sizi müsait bir yerde indirecekler.
SAĞLIKTA GERİLEMENİN SUÇLUSU OLARAK DA HEMEN DOKTORLAR İMA EDİYOR
Bugün, kendi başarısızlığının üstünü düşmanlaştırmayla, kutuplaşmayla örtmeye çalışan bir yönetim iş başında. İşte dün de doktorları milletin önüne atmaya kalktı. Oyun şu. Ne zaman bir düşmanlaştırma olsa oyun basit, her defasında sayısı sınırlı bir toplum kesimini hedef alıyor. 84 milyon vatandaşı, sayısı sınırlı olan toplum kesimine karşı kışkırtıyor. Bakıyor Türkiye’de 160 bin civarında doktor var. Öte tarafta 84 milyon vatandaş… Üstelik vatandaşlarımızın sağlık hizmetlerinden şikayetinin arttığı da malum. Sağlıkta artık eski memnuniyet yok. Bunun bir suçlusu lazım. Nasıl enflasyonun suçlusu bazen pazarcı esnafı, bazen kuru soğan depoları, bazen beş market zinciri, bazen de fahiş etiketlerse; sağlıkta gerilemenin suçlusu olarak da hemen doktorlar ima ediyor. Neymiş? Doktorlar özel sektöre geçmek istiyormuş. Özel sektörü bırakın. Bu ülkenin doktorları mümkünse başka bir ülkede çalışmak istiyorlar. Kendilerine ve mesleklerine saygı duyan hükümetlerin olduğu ülkelere gitmek istiyorlar.
DÜŞÜN ŞU DOKTORLARIN YAKASINDAN
Ülke resmen hekimler göçü veriyor şu anda. Cumhurbaşkanı çıkmış ‘giderlerse gitsinler’ diyor. Sayın Erdoğan’a soruyorum: Yahu siz bütün bu olup bitenlerden asıl sorumlunun kendiniz olduğunu görmüyor musunuz hala? Düşün şu doktorların yakasından. Bu ülkede ‘sağlıkta şiddet’ diye bir sorun varsa, bilin ki bunun en önemli sebeplerinde birisi, Sayın Erdoğan’ın sürekli olarak doktorlarımızı ve hekimlik mesleğini küçümseyen tutumudur.
GİDECEK OLAN HEKİMLER DEĞİL. GİDECEK OLAN KENDİSİ
Doktorlar dahil olmak üzere tüm vatandaşlarımızın, maddi ve manevi kaygılar hissetmeden bir yaşam sürme hakkı var. Sene olmuş 2022. Biz, ülkenin Cumhurbaşkanı’na, insanların hayat pahalılığı karşısında ezilmeden yaşaması, işinden zevk alarak çalışması, çoluğuyla çocuğuyla da vakit geçirecek zamanının olması gerektiğini anlatıyoruz. Ama hiç merak etmesin. Gidecek olan hekimler değil. Gidecek olan kendisi, kendisi.
YARINLARIN TÜRKİYE’SİNİ, GÜÇLENDİRİLMİŞ PARLAMENTER SİSTEM ZEMİNİNDE YÜKSELTECEĞİZ
Bildiğiniz gibi, geçtiğimiz 10 yılda dünyada tek adam rejimlerine özenen ülkeler oldu. Türkiye’de de bu oldu… Bu heveslere kapılanların rol modellerinden birisi de Putin’di. Putin’i başka liderleri de kendine rol model olarak alan Sayın Erdoğan’ı gözledik. Bugün geldiğimiz noktada Putin, iktidarın bir kişinin elinde toplanmasının ne kadar tehlikeli boyutlara ulaştığının bir örneği oldu…Tek adam rejimlerinin, istikrarsızlık ve yoksulluk anlamına geldiği bir kez daha gözler önüne sermiş durumdayız. Sözüm ona güçlü liderlerin, kendi ülkesine, halkına ve dünyaya ne büyük bedeller ödettiğini çok net, tarihi canlı olarak yaşıyoruz, görüyoruz. İşte o yüzden biz bu sisteme format atacağız. Bu sistemi silip, özgür ve demokratik bir hukuk devleti kuracağız Türkiye’de…Yarınların Türkiye’sini, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem zemininde yükselteceğiz.
“TÜRKİYE’NİN ŞU ANDA DIŞ POLİTİKASI YOK. TÜRKİYE’NİN SAYIN ERDOĞAN’IN ŞAHSİLEŞTİRDİĞİ BİR İLİŞKİLER SETİ VAR”
İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog’un Türkiye’yi ziyaretine ilişkin bir soruya Babacan, şu yanıtı verdi:
“Türkiye’nin dostlarının çok düşmanlarının az olmasını teşvik ediyoruz. Ancak şu andaki hükümetin pervasızca dış politikada bu kadar yalpa yapması bu kadar u dönüşü yapması hiçbir hesap verme kaygısı olmadan ülkelerle olan ilişkilerini bir bozması bir yapması bu kabul edilebilir bir şey değil. Siz ‘one minute’ dediğinizden bugüne ne değişti onu çıkın bir açıklayın. Bizim Filistinli kardeşlerimizin hayatında hangi iyileşme oldu? Hangi haklarını elde edebildiler? İsrail’in devlet olarak tutumunda hangi değişiklikler oldu? Bunu bir açıklayın. Eğer burada bir değişiklik yoksa tam tersine burada eğer daha kötüye gitme varsa siz daha 2009’da ‘one minute’ derken bugün niye devlet töreni ile karşılıyorsunuz? ‘Yok bunlar var ama biz bunu diyalogla götürmeliyiz. Ancak sağlam bir diyalog zemini ile Filistinli kardeşlerimizin hayatını iyileştirmeye katkıda bulunuruz’ diyorsanız o zaman 2009’da ‘one minute’ deyip de 13 yıldır bu ülke ile ilişkileri siz niye bozdunuz? Türkiye’nin şu anda dış politikası yok. Türkiye’nin Sayın Erdoğan’ın şahsileştirdiği bir ilişkiler seti var.”
Yorumlar kapalı.