1. Haberler
  2. Gündem
  3. Akşener: “Nebati Bakan’ın ‘affını isteme’ vakti gelip çatmıştır”

Akşener: “Nebati Bakan’ın ‘affını isteme’ vakti gelip çatmıştır”

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın gençlere ‘kahve, çay ve gezi’ tavsiyesine ilişkin, “Sayın Erdoğan, senin bu söylediklerini ancak ve ancak etrafındaki ihaleci gençler yapabilir. Ama bu memleketin çocukları, gençlerimiz maalesef yapamıyor. Üstelik senin yüzünden yapamıyor Bay Kriz. Masraflı tavsiyelerini, lüks zevklerini kendine sakla. Gençlerimizin hayatını da hayallerini de enerjisini de çaldınız. Eğer ülkemizdeki gençlere illa bir tavsiye vermek istiyorsan ‘benim gibi olmayın’ demen yeter” dedi. Akşener, "Bay Kriz ve arkadaşlarının uydurduğu Türkiye Ekonomi Modeli, an itibariyle çökmüş, çöp olmuştur. Ve aynı iflas eden önceki ekonomi programlarında olduğu gibi, bu defa da Nebati Bakan’ın ‘affını isteme’ vakti gelip çatmıştır" diye konuştu.

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Meral Akşener, bugün partisinin TBMM grup toplantısında konuştu. Akşener, şunları söyledi:

“DÖRT KİŞİLİK BİR AİLE SAHURDA VE İFTARDA TOPLAM 3 SADE PİDE YESE, SADECE RAMAZAN AYININ PİDE MALİYETİ”

540 LİRA: Bir yıllık hasret bitti ve nihayet mübarek ramazan ayına kavuştuk. Ramazan’ı 11 ayın sultanı yapan, oruçlarımızdır, ibadetlerimizdir. Cenabıhakk’a yakın olmanın gönüllerimize verdiği huzurdur. Soframızdaki bolluktur. Memleketimizdeki berekettir. Peki bugün, bu mübarek ayda, memleketimizde ve milletimizde huzura, bolluğa ve berekete dair bir şey var mı? Maalesef yok. Yumurtalı, çörek otlu ramazan pidesinin tanesi 7 buçuk lira oldu. Sade pidenin fiyatı ise 6 lira. Dört kişilik bir aile sahurda ve iftarda toplam üç sade pide yese, sadece ramazan ayının pide maliyeti 540 lira. Pidenin yanında yiyeceği zeytini, peyniri, reçeli saymıyorum. Kaynayacak çayı bile saymıyorum.

BAKAN YARDIMCINIZA 314 BİN LİRA MAAŞ VERECEKSİNİZ, DİĞER YANDAN ÇALIŞANLARI, EMEKLİLERİ AÇLIĞA MAHKÛM EDECEKSİNİZ:

Diyanet İşleri Başkanlığı, bu yıl fıtır sadakasını 40 lira olarak belirledi. 40 liranın altına kesinlikle düşülmemesini de vurguladı. Fitre nedir? Bir kişinin günlük normal gıda ihtiyacı. Dört kişilik bir aile için aylık olarak hesaplarsak 4 bin 800 lira eder. Bu da aslında, Diyanet’in nisan ayı için belirlediği açlık sınırıdır. Fitre üzerinden hesap ettiğimizde bile açlık sınırı, asgari ücretin 550 lira üzerinde. Yani bugün asgari ücretle geçinmeye çalışan milyonlarca insanımız, açlık sınırının altında yaşam mücadelesi veriyor demektir. Üstelik daha bunun içinde elektrik, su, doğal gaz, kira, giyecek, ulaşım, çocukların okul masrafları yok. Bir yandan danışmanlara, saray eşrafına 5-10 maaş vereceksiniz, bakan yardımcınıza 314 bin lira maaş vereceksiniz, diğer yandan çalışanları, emeklileri açlığa mahkûm edeceksiniz. Böyle vicdansızlık olur mu? Böyle devlet yönetilir mi?

SİSLİ ZİHİN SENDROMU

Yıllık enflasyon, TÜİK’e göre bile yüzde 61,1 olarak açıklandı. Bu rakam, son 20 yılın en yüksek enflasyon oranı. ‘Sisli zihin sendromundan’ muzdarip gibi gözüken Nebati Bakan, ışıltılı gözleriyle ‘Piyasada işler elhamdülillah iyi’ dese de Afrika ülkelerinden bile daha yüksek bir enflasyon oranıyla karşı karşıyayız. 39 Afrika ülkesinde yıllık enflasyon yüzde 10’un altında. 53 Afrika ülkesinde ise sadece Sudan ve Zimbabve’nin enflasyonu bizden yüksek. Şu tabloya bakar mısınız? İşin kötüsü, gün geçtikçe her şey daha da kötüye gidiyor. Marketlerdeki fiyatlar durdurulamıyor. Pazardaki fiyatlar durdurulamıyor. Maliyetler artmaya; raflar, tezgâhlar, yanmaya devam ediyor. Çiftçilerimiz yalnız kalmaya, üretimimiz yok olmaya devam ediyor. Milletimizin cebindeki para, her gün erimeye devam ediyor. Ama tüm bunlara rağmen iktidar tarafında her şey tıkırında. Sayın Erdoğan’ın keyfi, Nebati Bakan’ın neşesi asla bozulmuyor. Saray sefası, memleket yansa bile hız kesmiyor. Bakan yardımcılarının üç maaşları, danışmanların beş maaşları tıkır tıkır yatıyor. Üstelik durmak bilmeyen zam furyası da tam gaz devam ediyor.

‘ŞAŞI BAK ŞAŞIR’ TARZI

Biliyorsunuz, geçtiğimiz haftayı da yine zamlarla geçirdik. İktidar mensuplarının ısrarla yaptıkları ‘Şaşı bak şaşır’ tarzı Avrupa kıyaslamalarıyla aklın, mantığın ve matematiğin katledilmesini yine utançla izledik. AK Parti iktidarının beceriksizliğine yine tüm gerçekliğiyle şahit olduk. Doğal gaza konutlarda yüzde 35, elektrik üretiminde yüzde 44,3, sanayide ise yüzde 50 zam yapıldı. Böylece 2020 yılı aralık ayından bugüne kadar doğal gaz fiyatları, evlerde yüzde 101, sanayide yüzde 710, doğal gaz santrallerinde ise yüzde 668 artmış oldu. İktidar her ne kadar kendi yarattığı bu kriz ortamı içerisinde ne yapacağını şaşırmış bir hâlde izlerken artan doğal gaz fiyatlarını farklı tüketicilere farklı oranlarda yansıtsa da bütün bu fiyat artışları, vatandaşın cebine doğrudan veya dolaylı şekilde etki ediyor. Milletimiz bir yandan iki katına çıkan doğal gaz faturasını nasıl ödeyeceğini düşünürken diğer yandan da sanayinin ve ticaretin kullandığı doğal gaza yapılan zamları, çarşıdaki, pazardaki fiyatlarla karşısında buluyor. Santrallerdeki doğal gaza yapılan zamlar, elektrik fiyatlarında da karşımıza çıkıyor.

ASGARİ ÜCRETİ ENFLASYON ORANINDA İYİLEŞTİRMEK YERİNE ÇİLE ÇEKEN İNSANLARIMIZA HALLERİNE RAZI OLMALARINI ÖĞÜTLEYEN EMPATİ YOKSUNU AK PARTİ ZİHNİYETİ

Sadece gıdada değil, artık enerjide de en yüksek enflasyona sahip ülkeyiz. Şubat verilerine göre, son bir yılda Türkiye’de enerji fiyatları yüzde 97,2 arttı. Avrupa Birliği ülkelerinde ise bu artış yüzde 28,7 oldu. Hatta Sırbistan’da yüzde 10,2, Polonya’da yüzde 15,2, Bulgaristan’da yüzde 23 oldu. Enerji fiyatı deyince Avrupa ülkelerini dillerine dolayanlara duyurulur. Ancak elektrik ve doğal gaza yapılan bunca zamma rağmen iktidar, hâlâ milletimizle dalga geçercesine abuk sabuk açıklamalar yapıyor. Yeterince zam yapmadıklarını, fiyatları sübvanse ettiklerini söylüyor. Eğer sübvansiyon yapmazlarsa asgari ücretli bir vatandaşın maaşıyla sadece doğal gaz ve elektrik faturasını ödeyebileceğini söylüyor. Şu aymazlığa, şu utanmazlığa bakar mısınız? İşte size, 20 yıllık AK Parti iktidarının milletimizi getirdiği durumunun itirafı. İşte size, asgari ücreti enflasyon oranında iyileştirmek yerine açlık sınırı altında çile çeken insanlarımıza hallerine razı olmalarını öğütleyen empati yoksunu AK Parti zihniyeti. Allah hepsini ıslah etsin.

MAŞALLAH DEDİĞİ ÜÇ GÜN YAŞAMIYOR

Geçtiğimiz hafta şekere de yüzde 31 zam yapıldı. Biz, bu arkadaşlara, ülkemizde bir şeker krizi olduğunu bu kürsüden defalarca söyledik. Pancar üreticilerimizin düştüğü çıkmazı anlattık. TÜRKŞEKER’in fiyatları sübvanse etmesinin sürdürülebilir olmadığını, 50 kiloluk bir torba şeker TÜRKŞEKER’de 260 ila 285 lirayken özel fabrika fiyatlarının 450 ila 490 lira seviyesine çıktığından bahsettik. Daha birkaç hafta önce, şeker yokluğundan yakınan Kayserili, Aydınlı vatandaşlarımızın sesini bu kürsüden duyurduk. Ama Bay Kriz ne yaptı? Yurt dışından dönerken çıktı, ‘Şekerle ilgili TÜRKŞEKER adımlarını olumlu atacak. Şekerde öyle pahalı bir fiyat uygulaması yok. Herhangi bir endişe taşımıyoruz’ dedi. Peki sonrasında ne oldu? Daha uçağı havadayken TÜRKŞEKER, şekere yüzde 31 yaptı. Tabii doğal olarak saray danışmanlarını da bir panik hâli aldı. Alelacele Bay Kriz’in açıklama metni geri çekildi, şeker kısmı silindi. Şu memleket meselelerine fevkalade hâkim üstün yönetim kabiliyetine bir bakar mısınız? Biz, bu arkadaşa boşuna Bay Kriz demiyoruz. Neye dokunsa, neyi konuşsa, neden bahsetse hemen bir krizle karşılaşıyoruz. Maşallah dediği üç gün yaşamıyor.

GELEN ZAMLAR İÇİN ERKEN UYARI SİSTEMİ SANKİ MÜBAREK

‘Bizden önce elektrik yoktu’ dedi, elektrik zamlandı. Doğal gaz müjdesi verdi, doğal gaz zamlandı. ‘Ramazan’da et ucuzlayacak’ dedi, et zamlandı. Şimdi de ‘şeker ucuz’ dedi, şeker zamlandı. Gelen zamlar için erken uyarı sistemi sanki mübarek. Ama tersten…

BU GİDİŞLE 10-15 GÜN SONRA ŞEKER FİYATLARI, NE KADAR GARANTİLİ OLURSA OLSUN 750-800 LİRA OLACAK:

Kasım sonunda yüzde 25 zam yapılan şekerin 265 lira olan çuval fiyatı 390 lira oldu. 5 lira 30 kuruş olan kilo fiyatı ise 7 lira 80 kuruşa yükseldi. Peki bu fiyat kimler için? ‘Raf Fiyat Garantili’ sistem içindeki marketler için. Yani yandaş marketler, satıcılar için. Bir de imalatçılarımız için açıklanan fiyat var. Onun da kilosunu 11 lira, çuvalını 550 lira yaptılar. Zam oranı yüzde 85 oldu. Tabii şekerin fiyatı artınca pancar küspesinin, melasın fiyatı da yerinde duracak değil, doğal olarak onlar da arttı. Bu sırada Tarım Bakanı, çıktı, ‘Şekerin torba fiyatını 575 liraya indirdik’ dedi. Peki indi mi? İnmedi. Özel şirketlerin ana bayisine ya da özel şeker şirketine sorarsanız ‘Fiyat 600 ila 625 lira’ diyor. ‘Tamam bir kamyon alayım’ derseniz ‘Şekerimiz yok’ diyorlar. Bu gidişle 10-15 gün içinde şeker fiyatları, ne kadar garantili olursa olsun 750-800 lira olacak gibi görünüyor. Benden söylemesi. Eğer bulursanız fiyat garantili ürün alırsınız. Onu da bulabilirseniz.

KAMUNUN HAKEM ROLÜNÜ PİYASANIN İNSAFINA TERK ETMEYİN

Buradan iktidarı uyarmak istiyorum. Gıda fiyatlarını, devamlı sübvanse ederek terbiye edemezsiniz. Allah aşkına, artık aklınızı başınıza alın. Bu işlerin polisiye tedbirlerle yürümeyeceğini artık anlayın. Asıl sorunu artık görün. Ürün maliyetlerine, piyasa düzenine odaklanın. Bunların hepsini bir bütün içinde değerlendirin. Piyasayı takip edin. Kamunun hakem rolünü piyasanın insafına terk etmeyin. Lobilerin değil, beşli çetenin değil, vatandaşın yanında olun.

NEBATİ BAKAN’IN ‘AFFINI İSTEME’ VAKTİ GELİP ÇATMIŞTIR

Buradan açıkça ifade etmek isterim ki Bay Kriz ve arkadaşlarının uydurduğu Türkiye Ekonomi Modeli, an itibariyle çökmüş, çöp olmuştur. Bay Kriz’in ‘faiz sebep, enflasyon sonuçtur’ fantezisi doğrultusunda anlatılan ‘rekabetçi kur, uçan ihracat, döviz bolluğu ve düşen enflasyon’ masalı, Türkiye’nin gerçekleri karşısında yenilmiş ve çöp olmuştur. Daha önce nicesinin başına geldiği gibi, arkadaşların bu son sözde ekonomi modeli de gelen son veriler itibariyle iflas etmiş, ortada enflasyonla mücadeleyi amaçlayan bir program artık kalmamıştır. Ve aynı iflas eden önceki ekonomi programlarında olduğu gibi bu defa da Nebati Bakan’ın ‘affını isteme’ vakti gelip çatmıştır. Bu vesileyle siyasi tarihimize bu ucube sistemin öğüttüğü nice bakandan biri olarak, ışıltılı gözleri ve sebep olduğu utanç tablosuyla geçecek bu arkadaşımıza yeni hayatında şimdiden başarılar diliyorum.

ÇOK SEVDİĞİNİZ RUS DOSTLARINIZIN SADECE TÜRK OLDUKLARI İÇİN KARDEŞLERİMİZE YAPTIĞI BU AYRIMCILIĞI GÖRÜN

Ülkemizde sıkıntılarıyla bir başına bırakılan bir başka kesim de ihracatımızın bel kemiği olan uluslararası nakliyecilerimiz. Belarus, Kazakistan, Özbekistan, Tacikistan, Kırgızistan ve Moğolistan’a ihracatımızı taşıyan nakliyecilerimiz, Ukrayna’daki savaş nedeniyle kapalı olan yollar ve Azerbaycan’ın yüksek geçiş ücretleri sebebiyle Gürcistan-Rusya hattına mahkûm edilmiş. Gidişte Gürcistan yollarındaki ağır kış şartları, dönüşte ise Rus polisinin Türk plakalı araçlara yaptığı ayrımcılık nakliyecilerimizi perişan etmiş. Hatta 25-30 günü bulan uzun bekleme sürelerinde yaşadığı yoğun strese dayanamayan henüz 40 yaşındaki bir nakliyecimiz de kalp krizi geçirmiş. Tüm bu tablo karşısında, büyükelçilikle konuşarak çözüm aramışlar. Ne olmuş biliyor musunuz? Hiçbir şey. Kendilerine, beklemekten başka bir çözüm olmadığı söylenmiş. Yazıktır be, günahtır. Böbürlene böbürlene ihracat rakamları açıklayanların, muhtemelen bu durumdan haberi bile yok. İşte o nedenle buradan iktidara sesleniyorum: Türk nakliye sektörümüzün yaşadığı bu sorunu duyun. O çok sevdiğiniz Rus dostlarınızın sadece Türk oldukları için kardeşlerimize yaptığı bu ayrımcılığı görün. Türk devletinin hiçbir vatandaşı, hiçbir sebeple böyle bir ayrımcılığa ve haksızlığa maruz kalamaz. Bu kadar basit.

AZERBAYCAN’IN DA TÜRK PLAKALI ARAÇLARDAN ALDIĞI GEÇİŞ ÜCRETİNİN KALDIRILMASI İÇİN ADIM ATIN

Bana sorunlarını ileten kardeşlerim, taleplerini de söylediler. Nasıl ki ülkemizden geçen Azerbaycan plakalı araçlardan hiçbir geçiş ücreti alınmıyorsa Azerbaycan’ın da Türk plakalı araçlardan aldığı geçiş ücretinin kaldırılması için adım atın. Azerbaycan-Kazakistan arasında hizmet veren RoRo fiyatlarını dünya standartlarına getirin. Türkiye-Rusya arasında RoRo hattı açın. Fiyatlarda fırsatçılığa izin vermeyin. Türkmenistan sınır kapılarının transit geçişlere açılması, sorunların yüzde 70’ine çare olacak. Bu sebeple acilen Türkmenistan’la bu konuyu görüşün. Sorunlarımızın kaynağı Türk Yurdu’nda iken milyonlarca dolarlık ihracatımızı daha fazla zora sokmayın, şoförlerimizi de artık perişan etmeyin.

BİR GENÇ DİYOR Kİ ‘FAKİRİ TAM FAKİRLEŞTİRDİLER’

Bir yandan ilçe ziyaretlerimize devam ederken bir yandan da evleri ziyaret ediyorum. Sokaklara taşamayan, yüreklere sığmayan, çaresizlikle baş başa bırakılan dar gelirli, dar gelirlinin dar gelirlisi haneleri ziyaret ediyorum. Böyle bir şey görmedim ben. Yani bu kadar yaş yaşadım, köyde doğdum, köyde büyüdüm ama aç yatılmış bir zaman hatırlamıyorum. Böyle bir şey görmedim. Geçtiğimiz hafta İstanbul Bağcılar’daydım. Mesela 27 yaşında, iki çocuklu genç bir kız kardeşim dedi ki ‘Akşama sadece mercimek çorbası yaptım, yanına bir şey yok’. O mercimek çorbasını -cuma günüydü gittiğim, tattım- çocuklar yiyecek, kendisi yiyecek. Yemek pişirenler bilir. İçinde soğan, havuç, patates yoktu, sadece mercimek, su, tuz ve salça vardı. Mesela ev kadını bir kardeşim dedi ki ‘Markete gittiğimde ne kadara mâl olacak diye düşünüyorum. Önceden 400 liraya her şeyi alabiliyorduk, ama şimdi yarısını ancak alabiliyoruz 400 lira ile’. Bu kardeşimin bir de asgari ücretle çalışan oğlu vardı. Bu delikanlı ne dedi biliyor musunuz? Hem de iki yıllık meslek yüksek okulu mezunu, asgari ücretle çalışıyor. ‘Ne yapıyorsun oğlum’ dedim. ‘Paket yapıyorum’ dedi. Bir firmada mamul paketliyor ve çok ilginç, iş bulabilir zannettiğimiz iki yıllık bir meslek yüksek okulu mezunu bir genç diyor ki ‘Normalde kafeye giderdim ama şu anda en basit kafede bir çay 8 buçuk lira olmuş. Fakiri tam fakirleşirdiler’. Milletimizi yokluğa, yoksulluğa ve çileye mahkum edip, bir de utanmadan bu duruma alışmamızı istiyor.

EMEKLİLİK PLANLARINIZI YAPMAYA ŞİMDİDEN BAŞLAYIN AĞALAR

Buradan iktidardakilere seslenmek istiyorum: Artık devran değişti ağalar. Çünkü artık İYİ Parti var. İYİ Parti, siyasi şovlar için değil, çözüm bulmak için var. Kavga etmek için değil, barıştırmak için var. Dışlamak için değil, birleştirmek için var. İYİ Parti iktidarında, Allah’ın izniyle milletimize reva gördüğünüz bu çileye son vereceğiz. Milletimiz, her şeyin farkında. Milletimiz, bu çaresizliğe mahkûm olmadığının farkında. Er ya da geç o sandık bu büyük milletin önüne gelecek. Az kaldı. Emeklilik planlarınızı yapmaya şimdiden başlayın ağalar. Çünkü o gün geldiğinde, umursamazlığınızın hesabını milletimize vereceksiniz. Millet iradesi ‘İYİ Parti’ diyecek, siz de tası tarağı toplayıp gideceksiniz.

BU AÇIKLAMAYLA BİRLİKTE AN İTİBARİYLE HEPİMİZ, ÇAYA VE KAHVEYE GELECEK ZAMMI BEKLİYORUZ

Biliyorsunuz geçtiğimiz hafta, Sayın Erdoğan’ın 1 Nisan şakası tadında bir açıklamasına şahit olduk. Çiftçilerle olan buluşmasında diyetisyen Sayın Erdoğan’ı dinlemiştik. Manda yoğurdu, Medine hurması ve kestane balının şifalarını öğrenmiştik. Gençlerle olan buluşmasında ise kendisi karşımıza, sizin için bir yaşam koçu kimliğiyle çıktı. Gençlere, hayata dair, hikmet dolu, derin mi derin, tavsiyelerde bulundu. Ne dedi? ‘Kâğıda basılı kitapları masanızdan, çantanızdan asla eksik etmeyin’ dedi. Yalnız dikkat edin, ‘kâğıda basılı’ kitaplar. Yani hikmet kâğıtta. Kendi icat etti ya canım, o kadar kıyak çeksin. Başka? ‘Spora mutlaka her gün düzenli olarak vakit ayırın’ dedi. Başka? Burası çok mühim, pardon burası çok önemli. ‘Demli bir çay ya da aromalı bir kahve eşliğinde yapılan karşılıklı sohbetin getirdiği sosyalleşmeyi asla ihmal etmeyin’ dedi. Bu açıklamayla birlikte an itibariyle hepimiz, çaya ve kahveye gelecek zammı bekliyoruz.

FRANSA’YI HATIRLADIM; ‘EKMEK YOKSA PASTA YİYİN’

Bitti mi? Bitmedi. Bir de ‘Yakın çevrenizden başlayarak tüm şehirleriyle ülkemizi, imkânınız olursa dünyayı gezin’ dedi. Evet, yanlış duymadınız. Önce Türkiye’yi, sonra da dünyayı gezecekmişsiniz. Üstelik bunu, gençlerimiz toplu ulaşım fiyatlarından dolayı yaşadıkları şehirde bile gezemezken söyledi. Bunu, İstanbul’da okuyan bir genç, 450 liralık bilet parasını karşılayamadığı için Sivas’taki ailesini görmeye gidemezken söyledi. Bunu, yurt dışı harç bedeli 150 lirayken, 10 yıllık pasaport bin 478 lira, dolar 14,69 lira, avro da 16,21 lirayken söyledi. Asgari ücretlinin çocuğuna ‘buyur gez’ diyor. Bunu der. Fransa’yı hatırladım; ‘Ekmek yoksa pasta yiyin’. Bir insan ülkesinin gerçeklerinden bu kadar uzak olabilir mi? Gerçekten ibretlik.

EĞER ÜLKEMİZDEKİ GENÇLERE İLLA BİR TAVSİYE VERMEK İSTİYORSAN ‘BENİM GİBİ OLMAYIN’ DEMEN YETER

Sayın Erdoğan, senin bu söylediklerini ancak ve ancak etrafındaki ihaleci gençler yapabilir. Pudracıları söylemiyorum. Mesela eşinin, dostunun, yandaşının çocukları yapabilir. Mesela doymak bilmeyen rantçılarının çocukları yapabilir. Mesela bol maaşlı danışmanlarının, müdürlerinin çocukları yapabilir. Ama bu memleketin çocukları, gençlerimiz maalesef yapamıyor. Üstelik senin yüzünden yapamıyor Bay Kriz. Bu dediklerini, hayata geçirmeyi zaten geçtim, hayal bile edemiyor. Masraflı tavsiyelerini, lüks zevklerini kendine sakla. Gençlerimizin hayatını da hayallerini de enerjisini de çaldınız. Eğer ülkemizdeki gençlere illa bir tavsiye vermek istiyorsan ‘benim gibi olmayın’ demen yeterdir. Başka söze gerek yok. Sen yeter ki gölge etme, başka ihsan istemez.

ONLARI BU DURUMA DÜŞÜRENLERE YAZIKLAR OLSUN

Geçtiğimiz cumartesi günü bir grup genç kardeşimizle birlikteydim. 19 yaşında, bilgisayar programcılığı okuyan bir gencimiz dedi ki ‘Yurt dışında akademi ve özgür yaşam koşulları daha iyi. Ekonomi daha iyi. Gençler için ‘ülkenin geleceği’ diyorlar. Ama bu insanlar bugünlerini kurtarmaya mı uğraşsınlar, -kendinden, kendi yaş grubundan bahsediyor- yoksa ülkenin geleceğini kurtarmaya mı çalışsınlar? 5 yıl sonra kendimi nerede gördüğümü bilmiyorum. Ama ülkemde kalabileceğimi düşünmüyorum’ dedi çocuk. 27 yaşında bir iş kadınımız, ‘Yurt dışında yaşayanların hayatında spor, tatil, normal şeyler. Ama biz buna lüks diyoruz’… İşte size, Sayın Erdoğan’ın yaşam koçluğuna soyunduğu gençlerimizin gerçek durumu. Bunalmışlık, umutsuzluk ve türlü baskılar altında bezdirilen, memleketten göz göre göre adeta kovalanan, her biri pırlanta gibi yetişmiş çocuklarımız. Onları bu duruma düşürenlere yazıklar olsun!

BU İKTİDAR EĞİTİMİNİZİ, BİRİKİMİNİZİ VE ENERJİNİZİ YOK SAYMAYI SEÇTİ

Bu iktidar, eğitiminizi, birikiminizi ve enerjinizi yok saymayı seçti. Vasatlaştırmayı bir politika olarak benimsedi. Çok sıkıldığınızı, bunaldığınızı ve yorulduğunuzu görüyoruz. Sürekli mücadele etmek zorunda kaldığınız için öfkelendiğinizi biliyoruz. Boğazınızı sıkan bir el varmış gibi hissettiğinizi anlıyoruz. Hiç merak etmeyin; biz, boğazınızdaki o kirli eli çekmeye geliyoruz. Siyasi nutuklarla değil, çözümlerimizle geliyoruz. Hak ettiğiniz gibi bir Türkiye’yi hep birlikte inşa etmenin sözünü veriyoruz. Artık hiç kimse sizi değersizleştiremeyecek. Sizi baskı altına alıp susturamayacak. Sizi görmezden gelemeyecek. Hak ettiğiniz özgürlüğe de adalete de refaha da ulaşacaksınız. Az daha dişinizi sıkın. Biraz daha sabredin. İnanın çok az kaldı.

MUHTEŞEM BİR HİKÂYEYLE KURULAN ANADOLU AJANSI’NIN BUGÜN GELMİŞ OLDUĞU NOKTAYA ÜZÜLÜYORUZ

Özgür basın, devlet kurumsallığına inancın teminatıdır. Özgür basın, demokrasinin bekçisidir. Bugün 6 Nisan. Yani Anadolu Ajansı’nın 102’nci kuruluş yıldönümü. Buradan, başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, Anadolu Ajansı’mızın kurucuları Halide Edip ve Yunus Nadi’yi rahmetle anıyor, ajansta emeği geçen ve kalemleri satılık olmayan tüm gazeteci kardeşlerimi saygıyla selamlıyorum. Maalesef bugün, bu güzel günü içimiz buruk bir şekilde kutluyoruz. Neden mi? Çünkü muhteşem bir hikâyeyle kurulan Anadolu Ajansı’nın bugün gelmiş olduğu noktaya üzülüyoruz.

TÜRK MİLLETİ’Nİ HAKİKATLE AYDINLATAN ANADOLU GÜNEŞİ DE NİCE ÖNEMLİ CUMHURİYET KURUMUMUZ GİBİ AK PARTİ’NİN ARPALIĞINA DÖNDÜ

Anadolu Ajansı, sadece millî mücadelenin sesi olmakla kalmadı, aynı zamanda Cumhuriyet’imizin de kalesi oldu. Atatürk’ümüzün vizyonuyla milletin müşterek sesi olarak, Cumhuriyet döneminde Türk basını, milletimizin iradesiyle kazandığımız Cumhuriyet’imizin fikri ve anlayışı için çelikten bir kaleydi. Ancak ne yazık ki; yayın hayatına işgal kuvvetleri ve işbirlikçilerine karşı Anadolu’da yaşanan işgali ve katliamları duyurarak başlayan, Cumhuriyet’imizin fikirlerinin ve anlayışının kalesi olan Ajans, bugün saray iktidarının propaganda makinelerinden birine dönüştürüldü. Türk Milleti’ni hakikatle aydınlatan Anadolu güneşi de nice önemli Cumhuriyet kurumumuz gibi AK Parti’nin arpalığına döndü. Ve geldiğimiz noktada, Milli Mücadele ve Cumhuriyet’le bir olarak anılan Türk devletinin ilk resmi ajansını, artık maalesef seçim gecesi hileleriyle ve Japon esnafına duyduğu ilginç hassasiyetle anar hale geldik. Peki basında yol açılan erozyon sadece Anadolu Ajansı’yla mı sınırlı? Elbette değil. AK Parti iktidarı, basını âdeta, Chomsky’nin deyimiyle ‘rızanın imalatı’ için kullanıyor. Yani ucube ikna siyasetine aparat yapıyor.

ÇALIŞAN GAZETECİLER İSE HER AN SARAY VE KUYRUKLARININ İŞTEN ATMA TEHDİTLERİ ALTINDA DİKEN ÜSTÜNDE ÇALIŞIYOR

Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü’nün 2021 yılı basın özgürlüğü listesinde, 180 ülke arasında 153’üncü sırada yer alıyoruz. Ayrıca ülkemizde, sadece 2021 yılında 47 gazeteciye toplam 133 yıl hapis cezası verildi. Çalışan gazeteciler ise her an saray ve kuyruklarının işten atma tehditleri altında, diken üstünde çalışıyor. Gizli veya açık sansür yoluyla susturulmuş ve manipüle edilmiş bir basın, gerçeklerden uzak tutulmaya çalışılan bir milletin üzerindeki gök kubbeye çökertilmiş bir kara bulut gibidir. O kubbeden içeri ne güneş ışığı girer ne de bereketli bir yağmur. Ne solunacak temiz hava kalır ne de duyulacak bir ses.

MİLLETİMİZİ VE MEMLEKETİMİZİ ARTIK GÜNEŞLİ BİR GELECEK BEKLİYOR

Artık vakit geldi, devran dönüyor. İktidar için de yolun sonu gözüküyor. Milletimizi ve memleketimizi artık güneşli bir gelecek bekliyor. Müjdeler olsun; İYİ Parti iktidarı gümbür gümbür geliyor. Ama rehavete kapılmak yok. Sandık gelinceye kadar anlatmaya, dinlemeye ve çalışmaya devam edeceğiz. Sandık gelince de o oyların her birine tek tek sahip çıkacağız. Milletimizin yüzünü güldürünceye kadar, memleketimizin kaynaklarını hak ettiği gibi kullanıncaya kadar, devletimizin itibarını ve kurumsallığını kurtarıncaya kadar çalışmaya devam edeceğiz. Atatürk’ümüz ne diyor? ’Dinlenmemek üzere yola çıkanlar asla yorulmazlar.’ Biz, bu kutlu yola dinlememek için çıktık. Asla yorulmayacağız. Asla yılmayacağız. Asla yıkılmayacağız. Ve sandık gelip de milletimizden yetkiyi aldığımızda, hak ettiğimiz Türkiye’ye mutlaka kavuşacağız.”

Akşener, gazetecilerin yaşadığı sorunları dile getirerek konuşmasının bir bölümünde kürsüyü Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Genel Sekreteri Sibel Güneş’e bıraktı. Güneş, şunları söyledi:

SİBEL GÜNEŞ: GÜNLÜK ÇALIŞMA SÜRESİNİN 7 BUÇUK SAATE İNDİRİLMESİNİ İSTİYORUZ

“Öncelikle gazetecilerin can güvenliğinin sağlanmasını istiyoruz tüm siyasetçilerden. Gazetecileri hedef gösteren söz ve eylemlerden uzak durmaları için çağrı yapıyoruz. Gazetecilere yapılan tüm saldırıları bu iktidar döneminde cezasızlıkla sonuçlandırdılar. Hiç tutuklanan ve ceza alan kimse yok. İkincisi; gazetecilerin Basın İş Kanunu ile çalıştırılmasını istiyoruz. Biz, haklarımızı düzgün alıp çalışabilirsek habercilik görevini layıkıyla yerine getirebiliriz. Gazetecilerin sendikalaşmasının engellenmemesini istiyoruz. İnternet medyasında çalışan meslektaşlarımın Basın İş Kanunu kapsamına alınmasını istiyoruz. Kıdem tazminatında bekleme süresinin bir yıla indirilmesini talep ediyoruz. Günlük çalışma süresinin 7 buçuk saate indirilmesini istiyoruz. Bekleme süresinin iki aya çekilmesini istiyoruz. Fiili hizmet zammı, yani yıpranma payından yararlanmak için bu iktidarın getirdiği basın kartı zorunluluğunun kaldırılmasını istiyoruz. Basın Kartı Komisyonu’nun 13 kişilik önceki yapısına döndürülmesini ve çoğunluğunun basın meslek örgütü temsilcilerinden oluşmasını talep ediyoruz. Gazetecilerin haksız yere el konulmuş basın kartlarının verilmesini istiyoruz. Basın ve düşünceyi ifade özgürlüğünün önündeki engellerin kaldırılmasını talep ediyoruz. Gazetecilerin tutuksuz yargılanmasını talep ediyoruz.

“GAZETECİLER, TÜM KOŞULLARA RAĞMEN AYAKTADIR. AYAKTA KALMAYA DEVAM EDECEKTİR”

Gazetecilik, halkın haber alma, bilgilenme hakkına hizmet eden saygın ve onurlu bir meslektir. Gazeteciler, tüm koşullara rağmen ayaktadır. Ayakta kalmaya devam edecektir. Bedeller ödeseler de kamuoyunu aydınlatmaktan asla vazgeçmeyeceklerdir. Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu bu ülkede laik, çağdaş, parlamenter demokrasinin yeşerdiği, haberin özgür dolaştığı, engelsiz gazetecilik yapabileceğimiz günlerin umuduyla teşekkürlerimi sunuyorum.”

 

Akşener: “Nebati Bakan’ın ‘affını isteme’ vakti gelip çatmıştır”
Yorum Yap

Yorumlar kapalı.