Polisiye roman yazarı Ahmet Ümit, “Siyasal İslam düşüncesinde yolun sonunun görüldüğünü ve artık daha demokratik bir Türkiye’nin mümkün olduğunu” söyledi. Ümit, Kısa Dalga TV’den Kemal Göktaş’a verdiği röportajda, “Siyasal İslam’la geçen 20 yılın ülke için büyük bir yıkım ve iflasa neden olduğunu” söyledi.
Ahmet Ümit’in değerlendirmeleri şöyle:
“20 yıl önce Siyasal İslamcıların bir tezi vardı: ‘Cumhuriyet düşüncesi Türkiye’ye bir şey vermedi, Cumhuriyet düşüncesi tıkandı, bir yere geldi.’ Aslında bizler de solcular da böyle bir eleştiri getiriyorduk. Ama onlar Cumhuriyet’in yerine Siyasal İslam’ın gerektirdiği bir politik yapıyı önermeye çalıştılar. Fakat bu 20 yıl, bunun tümüyle bir yıkım, bir iflas olduğunu, ülke için son derece yanlış bir politik seçim olduğunu bize gösterdi. Artık buradan yeni bir yapıya çıkmak mümkün. Buradan yeni bir Türkiye, Demokratik Türkiye’yi kurmak mümkün. Beni umutlu kılan şey bu. Tarih bir yapıyı 20 yıllık bir süreç içerisinde bir düşünceyi kaldırıp çöpe attı, bitirdi. Demokratik Türkiye’yi savunan sadece sol değil, çok geniş kesimlere, büyük bir cepheye görev düşüyor. Bunu da işte bu cephe sağlayabilirse gerçekten de daha demokratik bir ülke kurmak mümkün.”
Ümit Sabah gazetesine 2017 yılında verdiği söyleşide kullandığı “Sadece iktidarı eleştirmekle muhalefet yapılmaz, doğru icraatlerin desteklenmesi gerekir. Bu ülke ne sadece iktidarın ne de muhalefetin, hepimiz aynı gemideyiz” ifadeleri hakkında da konuştu:
“Tayyip Erdoğan Gezi olaylarından sonra, bir strateji değişikliğine gitti siyasette. O strateji değişikliği şuydu: ‘Kamplaştırmak, bölmek…’ ‘Yüzde 50’yi evde zor tutuyorum’ sözünü ilk Gezi olayları sırasında kullandı ve bu strateji tuttu. Yani kendi kitlesini sürekli konsolide etti. Benim kullandığım cümle tümüyle bunu yıkmak içindi. Yani Tayyip Erdoğan’ın elinden bu silahı almak için kullandığım bir cümleydi bu. Benim yapmaya çalıştığım şey, işte bu kamplaştırmayı ortadan kaldırmak, yok etmekti. İnsanlar diyor ‘Sabah gazetesine niye röportaj verdin’ Niye vermeyeyim? Her yerde konuşmamız gerekmiyor mu? Benim her yerde çıkıp anlatmam gerekmiyor mu? Nerede anlatacağım? O dönem muhalefetin pek de aktif olmadığını, pasif olduğunu da görebiliriz. Dolayısıyla burada söylediğim şeyin hepsine şu anda da katılırım ama bugün olsa aynı gemideyiz lafını kullanmam. Bugün aynı söyleşiyi vermem. Pişman değilim ama bugün vermem. Çünkü o gün bu kadar değildi. Zaten aradıklarında da vermiyorum.”