Sanat yaşamıyla modern ve çağdaş Türk sanatının en önemli isimlerinden “ilklerin kadını” olarak tanınan Semiha Berksoy, ressam Fatma Saime Hanım ile şair Ziya Cenap Berksoy’un çocuğu olarak 1910’da İstanbul Çengelköy’de dünyaya geldi.
Köklü bir aileye mensup Berksoy, ilköğrenimine 1917’de Kadıköy İlkokulu’nda başladı. Henüz ikinci sınıfa giderken ilk hikayesini resimleyerek kağıda ve sıralara yazan sanatçı, bu dönemde davudi sesiyle ilgi çekerek, çeşitli şiir ve operaları seslendirdi.
Ortaokulu birincilikle bitiren Berksoy, İstanbul Kız Lisesi’nde öğrenime başladıktan bir süre sonra yakınlarında konservatuvar açılacağını öğrendi. Darülelhan’da, Türkiye’de Batı müziğinin ilk kadın temsilcilerinden Nimet Vahit Hanım’ın şan öğrencisi olan sanatçı, babası her 2 okula birden gitmesini istemeyince, ona yazdığı bir mektubunda, “Benim ruhumu sürükleyen, bende alev haline gelen bir şey var, o da sanat aşkıdır.” ifadelerini kullandı.
Semiha Berksoy’un en büyük idolü de annesiydi. Sanatçı, annesini hayatının merkezine koyarak, tüm yaşamı boyunca ona olan hayranlığını sanatı ile sergiledi. Henüz 8 yaşındayken annesini o yıllarda salgın olarak çıkan İspanyol nezlesinden kaybeden Berksoy, daha sonra da amcasını veremden kaybetti.
1931’de Muhsin Ertuğrul’un filminde başrol oynadı
Sanatçı, William Shakespeare’in “Hırçın Kız” eserindeki “Kate” rolüyle Muhsin Ertuğrul tarafından açılan Darülbedayi Tiyatro Okulu’nun sınavını kazanarak, eğitim aldı.
Profesyonel sanat hayatına 1931’de Ertuğrul’un çektiği “İstanbul Sokaklarında” adlı ilk sesli Türk filminde başrol oynayarak başlayan Berksoy, 1932’de Darülbedayi’de (İstanbul Şehir Tiyatrosu) çalışmaya başladı ve çeşitli oyunlarda rol aldı.
Sanatçı, burada sahnelenen Türk operetlerinin primadonnası (operada baş kadın rolünü oynayan sanatçı) oldu.
Henüz bir tiyatro öğrencisiyken “Kafatası” piyesinin sahnelenmesi için yapılan çalışmalarda tanıştığı Nazım Hikmet Ran’ın yazdığı “Bu Bir Rüyadır” operetinde “Fatma” rolünü, Cemal Reşit ve Ekrem Reşit Rey’in operetinde “Marlene” rolünü oynadı.
Berksoy ile uzun yıllar karşılıklı mektuplaştığı Nazım Hikmet’in kaleme aldığı mektuplar, daha sonra “Nazım Hikmet ve Tosca’sı Semiha Berksoy” adıyla kitaplaştırıldı.
Atatürk’ün de beğenisini kazandı
Semiha Berksoy, 19 Haziran 1934’de Ahmed Adnan Saygun’un bestelediği ilk Türk opera temsili “Özsoy” adlı eserde canlandırdığı “Ayşim” rolüyle dikkatleri üzerine çekti. Berksoy, sanatıyla Atatürk’ün de beğenisini kazandı.
Ressam Fikret Mualla ile Berksoy, 1930’larda tanıştı. İkilinin dostluğu, Mualla’nın İkinci Dünya Savaşı öncesi Fransa’ya gitmesiyle mektuplara taşındı. Sanatçı, birbirlerine yazdıkları mektupları, yolladıkları resim ve desenleri yayına hazırlayarak, vefatından önce kızı Zeliha Berksoy’a bıraktı. Bu miras “İki Aykırının Mektupları” adıyla okurlarla buluştu.
Ünlü sanatçı, Ankara Devlet Konservatuvarı’nın açtığı sınavı kazanarak devlet bursuyla gittiği Almanya’daki Berlin Devlet Yüksek Müzik Akademisi Opera bölümünü 1939’da birincilikle bitirdi.
Aynı yıl, “Richard Strauss’un 75. Doğum Yılı Festivali”ndeki “Ariadne auf Naxos” Operası’nda “Ariadne” başrolünü yorumlayan sanatçı, bu temsille Avrupa’da opera sahnesine çıkan ilk Türk sopranosu unvanını aldı.
Richard Wagner operalarını yorumladı
Sanatçı, Cemal Reşit Rey’i anma gecesinde yaptığı konuşmada, Avrupa’da çıktığı opera temsilini ve Türkiye’de yaşamasının sebebini şu sözlerle aktarmıştı:
“Kalktım Berlin’e gittim. Avrupa’da ilk operaya ben çıktım. Wagner’in torunu, beni Almanya’da alıkoymak istedi. İstemedim. Vatan daüssılası var bende. Hasta oluyorum. Yani kalamıyorum Avrupa’da. Melankoliye giriyorum. Vatan, vatan, vatanıma hizmet etmek istiyorum. Karşılığını da takdirini de gördüm. Çünkü bana, ‘Seni Türkiye’de takdir eden olmaz. Sen Avrupa’da, Almanya’da kal.’ dediler. ‘Hayır’ dedim. ‘Ben burada da takdir edildim. Bu yanlış bir düşünce.’ Burada da dünya çapında insanlar dolu. Kaynıyor yani bizde. Türk zekası çok üstün. Bizdeki zeka Avrupa’da, Almanlar’da yok. Niye ben orada oturayım? Hamdolsun şu yaşa geldim, takdir görüyorum. Çünkü, Türk milleti zeki. Atatürk’ün hakkı var.”
Berksoy, Türkiye’ye 1940’ta dönerek, ilk konserini Cemal Reşit Rey ile verdi. Richard Wagner operalarında sahne alan sanatçı, 1941’de Ankara’da, Carl Ebert yönetimindeki “Tosca” ve “Madame Butterfly” operalarında da oynadı. Sanatçının “Tosca”daki performansı profesyonel anlamda ilk opera gösterisiydi. Bu ilkler yanında sanatçı “Lüküs Hayat” ve “Deli Dolu” operetlerinde de yer aldı.
1951’de “Birinci Sınıf Dramatik Soprano” oldu
Ankara Devlet Operası’nın kurulmasında Carl Ebert ile birlikte görev alan Berksoy, 1950’de açılan operaya solist olarak atandı.
Sanatçı 1951-1952 opera sezonunda, temsil edilen “Tiefland Çukurova Operası”nda başrol “Marta”yı oynadı ve ses uzmanı A. Lombardie başta olmak üzere diğer uzmanlar tarafından devlet operası kadrosunda “Birinci Sınıf Dramatik Soprano” oldu.
Sanatçıya, 1952’de Carl Ebert tarafından Beethoven’in “Fidelio Operası”nda dramatik soprano “Leonore” başrolü verildi.
Semiha Berksoy, opera rejisörü Feridun Altuna yönetiminde 1961’de “Hensel und Gratel” Operası’nın prömiyerinde “Hexe” başrolünü temsil etti ve 1963’teki “Kültür Bakanlığı 30. Sanat Yılı Jübilesi”nin galasında Verdi’nin “II.Trovatore Operası”nda ünlü “Azucena” rolünü canlandırdı.
Kadıköy Süreyya Operası’nda, “Emir”, “Çardaş Fürstin”, “Maskot” ve “Leblebici Horhor Ağa” operetlerinde primadonna olarak sahneye çıkan sanatçı, 1999’da, New York City Lincoln Center’de, Robert Wilson’un yönetimindeki, Umberto Eco’nun eseri “The Days Before Death, Destruction and Detroit III”te, Tristan ve Isolde Operası’nda Isolde’nin “Aşk Ölümü” aryasını seslendirdi.
Devlet Tiyatrosu’ndaki dramatik oyunlarda birçok defa rol alan ünlü isim, 1966’da çıkan personel kanunuyla yeniden baş sanatçı olup, 1972’de kendi arzusuyla emekli oldu.
Resim ve gerçeküstü öykü alanında eserler verdi
İlk resim derslerini annesinden alan usta sanatçı, 1929’da çizdiği resimleri götürdüğü Güzel Sanatlar Akademisi Namık İsmail Atölyesi’ne, çalışmalarının beğenilmesinden dolayı burslu olarak başladı. Hayatı boyunca resim yapmayı yemek yemek kadar önemli gören sanatçı, avangart tarzdaki modern çalışmalara imza attı.
Refik Epikman ile İsmail Hakkı Toygar Seramik Atölyesi’nde heykel çalışmaları yapan, resim ve gerçeküstü öykü alanında da eserler veren Berksoy’un resimleri aynı zamanda aralarında Berlin, Paris, İstanbul ve New York’un da olduğu birçok şehirde sergilendi.
Berksoy, 1984’te, TBMM tarafından kamu sektöründe görev alan ilk kadın opera sanatçısı olarak, “Atatürk Opera Ödülünü”nün yanı sıra 1961’de Dil Tarih Fakültesi’nde resim ödülü aldı.
İlber Ortaylı’nın, “Küçüklüğünden beri bir drama yaşayan bir kavmin, çileli aydın kuşağına mensup ve o kuşağın en yaratıcı portrelerinin başında gelir. Bunu bizde de anlayanlar var, başkaları da çoktandır anlıyorlar.” dediği Semiha Berksoy, kalp rahatsızlığı sebebiyle tedavi gördüğü hastanede, 15 Ağustos 2004’te 94 yaşındayken vefat etti.
Sanatçı, Atatürk Kültür Merkezi’nde düzenlenen törenin ardından Çengelköy’de toprağa verildi.
Yorumlar kapalı.