Kanser bizim toplumumuzda da her yıl önemli kayıplara sebep olan çok önemli bir hastalık. Kanseri, vücudumuzdaki herhangi bir hücre grubunun DNA hasarına bağlı olarak aşırı çoğalması şeklinde tanımlayabiliriz. Kontrol mekanizması ortadan kalktığı için hücrelerimiz terörize oluyor, hangi doku veya organda meydana geldiyse hem o bölgeyi hem de bütün vücudumuzu işgal edebilecek terörize bir hareket haline geliyor.
KANSER VAKALARI NEDEN BU KADAR ARTTI?
Kanser vakaları özellikle son yıllarda çok arttı. Kanserin bir takım sebepleri var. Elbette ki genetik yatkınlıklar önemli ama çevresel faktörler daha da önemli görünüyor. Fiziksel, kimyasal veya biyolojik etkenler kanseri başlatan unsurlar olarak karşımıza çıkıyor. Çevresel etkenler dediğimiz zaman; ultraviyole ışınları, radyasyona yoğun şekilde maruz kalmamız bu hastalığa sebep olabiliyor. Kimyasal etkenler dediğimiz zaman, yediğimiz gıdalardaki pestisitlerden, aflotoksin dediğimiz hazır gıdalarda oluşan toksinlerden, suda bulunan arsenike kadar, çalışma ortamında özellikle sanayide maruz kaldığımız bütün kimyasallara kadar, trafikte maruz kaldığımız kimyasallara kadar, yine ozon tabakasının zarar görmesinden kaynaklanan güneşten gelen radyoaktif maddelere kadar her şey kanseri tetikleyen faktörler olarak karşımıza çıkıyor.
KANSERDEN KURTULMAK MÜMKÜN MÜ?
Sigara kimyasal etkenlerin içinde önemli bir başlık. Bugün kanserden ölenlerin yüzde 20’den fazlasını biz sigaraya bağlı kanser türlerinden kaybediyoruz. Dolayısıyla ilk olarak bu alışkanlığımızdan vazgeçmeliyiz. Yine beslenme alışkanlıklarımızda daha temiz, daha organik, kimyasallardan daha arındırılmış gıdalarla beslenmek tercihimiz olmalı. Obezite ve hareketsiz hayat bağışıklık sistemimizi zayıflatan etkenlerden biridir. Dolayısıyla kilomuzu olması gereken standarda getirmeliyiz. Bu koruyucu tedbirlere uyduğumuz taktirde kanser vakalarının önemli bir kısmının önüne geçebiliriz.
FİTOTERAPİNİN KANSER TEDAVİSİNDEKİ YERİ NEDİR?
Fitoterapiyi biz eğer beslenme desteği yönünü ele alacak olursak, doğru gıdalarla beslenirsek kanserden korunma açısından çok büyük etkisini görüyoruz. Kanser dediğimiz gibi DNA hasarı sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır. Bizim fitoterapide kullandığımız sebze-meyvelerin DNA hasarını önleyici özellikleri var. Yani biz doğru beslenebilirsek diğer etkenlerin de mutlaka düzeltilmesi şartı ile kanserin önlenmesinde önemli bir adım atmış oluruz. Hastalık oluştuktan sonra ise bahsettiğimiz hem gıda formunda olan beslenme katkılarının hem de fitoterapide kullandığımız içinde çok özel etken maddeler, bileşenler olan tıbbi bitkilerin DNA hasarını önleyici özelliklerinin yanında iyileştirici özellikleri de var, bunlardan da faydalanıyoruz.
BİTKİSEL TEDAVİYİ KİMLER UYGULAYABİLİR?
İşin beslenme tarafı bir diyetle yapılabilir ama tedavi tarafına geldiğimizde biz fitoterapiyi bir ilaç mantığı ile kullanıyoruz. Bitkilerin etkili bileşenlerini ekstre edilmiş ve ilaç formuna getirilmiş şekillerde, standardize edilmiş dozlar halinde kullanıyoruz. Bu kullanım da mutlaka bir hekim kontrolünde olmalı. Normal tıbbi tedavilerde, farmakolojik tedavilerde olduğu gibi dozları önemlidir. Hastalığın türüne, hastanın durumuna göre hangi bitki ekstrelerini kullanacağımıza karar veriyoruz. Bugün bitkisel tedavide kullandığımız 400 bine yakın bitki taksonu dediğimiz çeşitliliği var, 75 bin civarında tıbbi bitki çeşidi var, bunların 20 binini yoğun şekilde kullanıyoruz. Hastalara tedavi verirken bunlar arasından 20-30 tanesini seçeceğiz, bu seçimi de fitoterapist doktorların yapması gerekiyor.
KANSER TEDAVİSİNDE MOTİVASYONUN YERİ NEDİR?
Kanser ülkemizde ölümlerin % 20’sini kapsıyor. Her yıl 90 bine yakın insanımızı kaybediyoruz. Ciddi bir toplum sağlığı meselesi. Dolayısıyla bir kişi kanser olduğu zaman büyük bir endişe ve korkuya kapılıyor. Sanki tedavisi mümkün olmayan bir hastalıkmış, bu hastalığa yakalandığımız zaman artık ölümle bağlarımızın daha yakınlaştığını hissettiğimiz bir durummuş gibi algılıyoruz. Burada motivasyon çok önemli. Tedavisi olmayan bir hastalık yoktur, öncelikle bunu kabullenmemiz lazım. Ve her kanser hastasının da hastalığa yakalandıktan sonra, teşhisi ile ilgili bilgi sahibi olduktan sonra mutlaka bu hastalığı yeneceğim ve iyileşeceğim umudu ile, bakışı ile mücadeleye başlaması gerekiyor. Dünya Sağlık Örgütü’nün sayfasında 4. evre bir kanser hastasının sözlerine yer verilmiş. Onun ifadesi şöyle: “Ben kanser oldum ama benim ölüm sebebim kanserden olmayacak, ben bunu hissettim ve mücadele ettim, savaştım, kazandım.” Diğer kanser hastaları için de sizde umutsuzluğa kapılmayın savaşın. Hastalığa yenmek için mutlaka o iradeyi o mücadeleyi ortaya koymak gerekir. Tedavi yöntemleri bunun yanında ikincil faktörlerdir. Bunu bu şekilde kabullenmeliyiz. Bir kişi eğer hastalığı yenme konusunda inancında bir sıkıntı varsa o hasta tedavi konusunda çok zorlanacaktır. Bunun yanında tıbbi teknikler, kemoterapi, radyoterapi, akıllı ilaç gibi modern çalışmalar sürse de fitoterapi bunların yanında asla eksik bırakılmaması gereken bir unsurdur. Çünkü fitoterapi tamamlayıcı ve geleneksel bir tedavi yöntemidir. Fitoterapi konusunda bizim binlerce yıllık, insanlık tarihi kadar eski bir bilgi birikime sahibiz. Bu birikimden neden faydalanmayalım? Bitkisel tedavinin bugün çok yaygın kullandığımız kemoterapi ve radyoterapinin etkilerini artırıcı özellikleri var. Dolayısıyla tedavi şansımızı yükseltiyor. Tedaviye başlayan hastalar kemoterapi ve radyoterapinin yan etkilerini yaşıyor. Yine fitoterapinin bu yan etkileri ortadan kaldırıcı veya minimize edici özellikleri var. Hastalığın tedavi sürecinde kanser hücreleri kemoterapi ve radyoterapiye direnç geliştirebiliyor. Biz hastalarımızın ciddi bir kısmında bu durumla karşılaşıyoruz. Tıbbi bitkilerin bu direnci ortadan kaldırıcı özellikleri var. Bu kadar etkili mekanizmaları varken bizim fitoterapiden faydalanmamamız çok büyük bir eksiklik demektir.
FİTOTERAPİ KANSERİN HANGİ EVRESİNDE ETKİLİ?
Fitoterapi kanserin her evresinde etkili olabiliyor. 4. evre bir kanser hastası bile iyileşebilir. Biz buna sayısız kez şahit olduk. Biz fitoterapiyi tıbbi tedavilerden yana şansı kalmamış hastalarda bile kullanabiliyoruz. Kişi ağızdan beslenebildiği sürece fitoterapi ile başarabiliriz.
Yorumlar kapalı.