1927 yılında Mustafa Kemal Atatürk, bugün İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) olarak bilinen Mühendis Mektebi’ne (Mühendishane-i Bahr-i Hümayun) kadınların da alınmasını ister.
Haberi son anda duyan Sabiha Rıfat (Gürayman), iki gün kala başvuruda bulunmak için fakülteye koşar.
Arkadaşı Melek (Ertuğ) ile beraber başvurduğu üniversitenin sınavlarını kazanarak, 350 erkek öğrencinin okuduğu Mühendis Mektebi’nin iki kadın öğrencisinden biri olur.
Mezun olduktan sonra da Anıtkabir’in inşasında 10 yıl baş kontrol mühendisi olarak çalışır, Anadolu’da köprü inşa eden ilk kadın mühendis olarak da tarihe geçer.
Fenerbahçe Kulübü’nün ilk kadın voleybol oyuncusu, 1929 yılında şampiyon olan Fenerbahçe Erkek Voleybol takımının da kaptanıdır.
Sabiha Rıfat Hanım, Cumhuriyet’in ilk yıllarında erkeklerin tahakkümünde olan mühendislik mesleğinde bir dönüşüme öncülük edecektir.
Anıtkabir’le “bütünleşen” Sabiha Rıfat Gürayman’ın izini sürdük.
Sabiha Rıfat Hanım: Ailemde ‘Başarabilir mi?’ kuşkusu hiç oluşmadı
1910 yılında Makedonya’nın Manastır şehrinde doğan Sabiha Rıfat Hanım’ın babası Yüzbaşı Rıfat Bey görev için İstanbul’a gelince, aile Üsküdar’da yaşamaya başladı.
Annesi ve küçük kardeşi tüberküloza yakalanan Sabiha Hanım, genç yaşta annesini kaybetti.
Sabiha Hanım, savaş yorgunluğu ve hastalıklarla geçen yıllara rağmen ailesinin eğitimini hep desteklediğini anlatıyordu.
1991’de İTÜ Vakfı Dergisi’ne verdiği röportajda paylaştığı anıları şöyle:
“Benim ilk hocalarım annem ve babamdı. Daha ilkokula başlamadan okuma yazma öğrenmiştim. Babam 1906 yılında Harbiye’den mezun olmuş, birçok cephelerde savaşmış, yaralanıp esir düşmüştü. Savaş yıllarında yokluk, babamın asker olması, işgal kuvvetlerinin baskıları sık sık yer değiştirmemize sebep oldu.
“Aile içinde yaşadığımız büyük acılar nedeniyle savaşın bittiği yılların coşkusunu yaşayamadık bile. Bütün bunlara rağmen eğitimim yarıda bırakılmadı, bu konuda birçok kararı da kendim vermek zorunda kaldım. Onlarda da bana karşı ‘Başarabilir mi?’ kuşkusu hiçbir zaman oluşmadı. Ben de direncimi yitirmeden sonuna kadar dayandım.”
Nişantaşı Kız Ortaokulu’nu bitirip İstanbul Kız Lisesi’ne kaydolan Sabiha Hanım, aynı öğretmenleri gibi matematiğe olan yeteneğinin de farkındaydı.
Atatürk’ün emriyle kız öğrencilerin de Mühendis Mektebi’ne alınacağını duyar duymaz Gümüşsuyu’ndaki mektebe koştu.
Yanında ne bir belge vardı, ne de para.
Nişantaşı’ndaki ortaokulunun yardımlarıyla son anda belgelerini toparlayıp başvuruda bulunan Sabiha Hanım, lise mezunları arasından sıyrılarak, ortaokul mezunu olmasına rağmen sınavı kazandı..
‘Herkes ne yapıyorsa, biz de onu yapacağız’
1933’te ülkenin ilk kadın yüksek inşaat mühendisi olarak mektepten mezun oldu.
Erkek meslektaşları ile aralarında bir fark görmediğini yaşamı boyunca yineleyen Sabiha Hanım, beraber mezun olduğu arkadaşı Melek Hanım dönüp ona “Şimdi ne yapacağız şimdi?” diye sorduğunda “Herkes ne yapıyorsa, biz de onu yapacağız” yanıtını vermişti.
Sabiha Hanım, daha sonra Ankara’daki Nafia Müdürlüğü’nde (Bayındırlık Bakanlığı) çalışmaya başladı.
Meslek hayatına başladığı zamanlar adının “Mühendis Hanım”a çıktığını anlatıyordu:
“Çoğu zaman mühendis arayanlar odama girip bayan gördükleri zaman geri çıkıyorlar, telefonda bayan sesi duyanlar geri kapıyorlardı. Fakat zamanla bana alışıldı ve çevremde büyük bir sevgi ve saygı çemberi oluştu.”
BBC Türkçe‘ye konuşan Mühendis ve Eğitimci Doç. Dr. Günseli Naymansoy, “O zamanlar iyi okulların mezunları devlette yer alabiliyordu. Bayındırlık Bakanlığı’na müracaatı sonrası işe alınmış, ama masasında oturmak üzere alınmış” diyor.
Cumhuriyet döneminde bilim dünyasına öncülük eden kadınları anlatan kitapları bulunan Naymansoy, yıllardır Sabiha Hanım’ın hikayesini araştırıyor.
O dönem “ülke yeniden inşa edilirken” okulların, binaların, köprülerin de inşasının hız kazandığını, hatta mimarlar için yarışmalar düzenlendiğini belirten Naymansoy, “O da bu şantiyelerde görev almak istemiş ama izin verilmemiş. Dinlememiş, ben köprü inşaatlarına gideceğim diye tutturmuş” diye de ekliyor.
‘Dağ başındaki şantiyede kadın mühendis olmaz’
Gerçekten de Sabiha Hanım’ı kimse tutamadı.
1936 yılında Ankara-Beypazarı karayolunun 86. kilometresine yapılan köprünün inşaatında aktif olarak görev aldı. Anadolu’da köprü inşa eden ilk kadın mühendis unvanını da böylece kazandı.
https://twitter.com/Seda_Ozen/status/1296486748055371778
Ankara’da Erzurum Çeşmesi ve bazı okulların yapımında görev aldıktan sonra, Kız Köprüsü için görevliler tayin edilirken, kendisi de istekli oldu.
Sabiha Hanım’ın dönemin Ankara Valisi Nevzat Tandoğan’a köprülerde çalışmak için baskı yaptığını söyleyen Naymansoy, valiliğin ise “Nasılsa geri döner, bıkar” düşüncesiyle onu Kız Köprüsü’ne gönderdiği yorumunu yapıyor.
Sabiha Hanım da röportajında köprünün baş mühendisine “Dağ başındaki şantiyede kadın mühendis olmaz” diyen Vali Tandoğan’ın, köprüde çalışmasına karşı çıktığını söylemişti.
Israrları sonucu görev ona verilince, golf pantolonunu giyip şantiyeye koşan Sabiha Hanım, kısa sürede hem köylüler hem de beraber çalıştığı işçilerin sevgisini ve saygısını kazandı.
Şantiyede işçiler ile beraber çadırlarda, tuvaletin dahi olmadığı koşullarda köprünün inşası tamamlanana dek kaldı.
Naymansoy, etraftaki köylülerin “köprüdeki kız uşağı” adını taktığı Sabiha Hanım’ın iş bırakmak isteyen işçilerin peşinden koşarak onları köprüyü bitirmeye ikna ettiğini söylüyor.
Sabiha Rıfat röportajında bu anılarını da anlatmıştı:
“Bir akşam çalışanlardan biri çadırıma girerek işçilerin gittiğini söyledi. Gecenin karanlığında arkalarından koşarak nereye gittiklerini sordum. Daha fazla para verileceğini ve kışın da bastırmak üzere olduğunu, civar köylerden birine cami yapımı için gideceklerini söylediler. Kadın olduğum halde hiçbir şeyden korkmadığımı, bundan korkmamaları gerektiğini, camiden çok köprünün önemli olduğunu söyledim.”
Anıtkabir yolculuğu
Sabiha Hanım’ın yaşamını değiştiren ise Anıtkabir’in inşaasında baş kontrol mühendisliği görevine layık görülmesiydi.
Yüksek Mühendis Ekrem Demirtaş’ın ayrılması dolayısıyla açılan Kontrol Şefliği’ne o getirilmişti.
Prof. Emin Onat ve Prof. Orhan Arda’ın projesi olan Anıtkabir’in inşaatı 9 Ekim 1944’de görkemli bir temel atma töreni ile başladı ve yaklaşık 10 yıl sürdü.
Milliyet gazetesinde 1973 yılında üç gün boyunca yayımlanan yazı dizisinde Sabiha Hanım, yaşadığı heyecanı şu sözlerle anlatıyordu:
“1945’te bir kış günü idi. Yollar bozuk olduğundan ancak bir at arabası ile Rasattepe’ye doğru yola çıktık. Yol çamur, hava buz gibiydi. Arazide içinde sobası bile olmayan bir rasat binası vardı. İşte burası o günden sonra şantiye binası olarak kullanılacaktı. O gün müteahhide inşaat sahasını teslim ettim. Müthiş duygulanmıştım. Geride bıraktığım uzun yılları ve yürüdüğüm yolu düşündüm. Büyük devrimciye olan borcumun ağırlığı altında eziliyordum. Bu borcun hiç değilse küçücük bir parçasını ödeyebilmek için bu ne kadar güzel bir rastlantı idi.”
İkinci Dünya Savaşı sürerken yabancı firmaların da güçlükler çıkarması sonucu inşaatın zaman zaman durakladığı ancak “işi sonun kadar götürmeye kararlı olduğunu” kaydeden Sabiha Hanım, şunları söylemişti:
“Dönemin cumhurbaşkanı ve başbakanı da zaman zaman Anıtkabir’e gelerek inşaatı yakından takip ediyorlardı. Yapıyı görmeye gelenlerin karşısında her seferinde ben çıkıp bilgi veriyor, gelişmeleri aktarıyordum.”
Sabiha Hanım Anıtkabir’in inşaatı bitene dek kararlılıkla görevini sürdürdü.
‘Anıtkabir, bir ibadet gibiydi onun için’
Günseli Naymansoy, çocuğu da olmayan Sabiha Gürayman’ın “Mesleğini hayatında en önemli yere koyduğunu söylüyor.
Naymansoy, “Anıtkabir’de çalışması için seçilmesi onun için çok önemliydi. Adeta Anıtkabir’le bütünleşmişti. Bir ibadet gibiydi onun için” diyor.
Sabiha Gürayman, Anıtkabir’deki çalışmalarını Atatürk’e olan” borcunu ödemek için bir vesile” olarak görüyordu.
Yapı ve İmar İşleri Reisliği’nde Teknik Müşavirliğe getirildikten bir süre sonra kendi isteği ile emekli oldu.
İTÜ ile bağlarını da uzun yıllar koparmadı. Üniversitenin mezunlarının düzenlediği bir törende dönemin rektörü Prof Dr Kemal Kafalı’nın kürsüdeki konuşmasında eski mezunlara ‘ağabeylerim’ diye hitap etmesi üzerine, “burada ablalarınız da var” diye bağırmayı ise ihmal etmeyecekti.
‘Issız yerlerde tek başına çalışırdı, korkusuzdu’
İTÜ Vakfı Yayın Yönetmeni Hatice Yazıcı, 1991 yılında mezuniyetinin 58. yılında Sabiha Hanım ile bir röportaj gerçekleştirdi.
BBC Türkçe’ye konuşan Hatice Yazıcı, İTÜ Vakfı Dergisi’nde yayımlanan bu röportaj sırasında Sabiha Hanım’ın cesaretinden çok etkilendiğini söylüyor.
“Yaşına rağmen pırıl pırıl bir hafızası vardı. Mesleğe kendini adamış yönüyle beni çok etkilemişti” diyen Hatice Yazıcı, şöyle devam ediyor:
“O küçük yaşta İTÜ’ye girme konusundaki kararlılığından çok etkilenmiştim. Issız yerlerde, köprü inşaatlarında tek başına çalışıyordu, korkusuzdu. Arkadaşlarına, İTÜ’ye çok bağlıydı.”
Sabiha Hanım, İTÜ’den sınıf arkadaşı olan eşi Remzi Gürayman’ı kaybettikten sonra bir süre İzmir’de yeğeni Beyhan Susup’un yanında yaşadı.
2003 yılında 93 yaşında iken hayatını kaybeden Sabiha Hanım’ın, bir bavul dolusu Anıtkabir’e ait fotoğraf, belge ve anı bıraktığını belirten Naymansoy, şöyle devam ediyor:
“Kararlı, fark yaratmayı kafasına koymuş bir kadındı. Herkesin başaramadığı, cesaret edilmemiş bir şeyi yapmak istediğini düşünüyorum. Sabiha Hanım’ın en büyük başarısı, güçlü kişiliği ve kararlılığıyla kendinden sonraki nesillere kadınların mühendis olabileceğini gösterip, çok etkin bir rol model oluşudur.”
Kaynak: BBC Türkçe
Yorumlar kapalı.