Göreve geçen ay gelen NASA Başkanı Bill Nelson da 4 Haziran’da, uzay ajansında görevli araştırmacılardan, pilotların son 20 yılda bildirdiği UFO gözlemlerini incelemesini istediğini açıkladı.
Bununla birlikte Dünya dışındaki muhtemel akıllı yaşam ve mikroorganizmalar için pek çok çalışma da yürütülüyor.
Peki gündemi saran bu konuda uzmanlar ne düşünüyor? The Conversation, 5 bilim insanına “Uzaylılar var mı?” sorusunu sordu ve cevaplarını derledi:
Astrobiyolog Jonti Horner:
Bana göre bu sorunun cevabı kesinlikle evet. Fakat bence asıl soru şu olmalı: Uzaylılar bize, onları keşfedebileceğimiz kadar yakın mı?
Zira uzay inanılmaz derecede büyük. Son yıllarda evrendeki hemen hemen her yıldızda gezegen olduğunu öğrendik.
Samanyolu Galaksisi’nde 400 milyar kadar yıldız olduğu tahmin ediliyor. Bunların her birinin 5 gezegeni var diyelim. Bu da yalnızca galaksimizde 2 trilyon gezegen olduğu anlamına geliyor. Ve evrende Samanyolu’ndaki gezegenlerden daha fazla galaksi olduğunu biliyoruz.
Bu kadar fazla sayıda yeri göz önüne alırsak, akıllı ve teknolojik olarak gelişmiş yaşam da dahil olmak üzere, bana göre Dünya’nın yaşam barındıran tek gezegen olduğuna inanmak imkansız.
Ama dünya dışı yaşamı bulacak mıyız? Bu zor bir soru. 1 milyar yıldızdan birinin akıllı yaşama ev sahipliği yaptığını hayal edin.
Bu, galaksimizde teknolojik olarak gelişmiş yaşamın bulunduğu 400 yıldız olduğu anlamına geliyor. Ancak galaksimiz çok geniş. Bir ucundan diğerine 100 bin ışık yılı mesafe var. Yani 400 yıldız, ortalama 10 bin ışık yılı uzaklıkta olabilir. Bu, uzaylı sinyallerini tespit etmek için, en azından şu anda, çok uzak bir mesafe.
Yani uzaylı yaşamının var olduğuna inansam da bunun kanıtını bulmanın son derece zor olduğunu düşünüyorum.
Astrofizikçi Steven Tingay:
Evet. Ama bu ‘cesur’ bir iddia. Bunu şöyle netleştireyim: “Uzaylı” terimini, Dünya dışı yerlerde ikamet eden bütün yaşam formları olarak kabul ediyorum.
Öte yandan şu anda “yaşam”ın tanımı konusunda bir fikir birliği yok. Bu çok karmaşık bir kavram. Ama Dünya’dan başka bir yerde bakteri gibi bir şey bulsaydık, bunu uzaylı yaşamı olarak sınıflandırırdım.
Evren, yüz milyarlarca galaksi içeriyor. Bu galaksilerin her birindeki yıldızların sayısı milyarlara varabiliyor. Dahası, bu yıldızların çoğu en az bir gezegene sahip. Bu gezegen sistemleri, yaşam için gerekli görülen unsurları barındıran zengin bir element karışımından oluşuyor.
Dolayısıyla, yaşamı oluşturan belirli koşulların sadece Dünya’da ortaya çıktığına inanmak zor. Ama bu yaşamın bakteri gibi mi yoksa iletişim kurabileceğimiz heyecan verici “teknolojik olarak gelişmiş bir uygarlık” mı olduğu henüz bilinmiyor.
Gezegen bilimci Helen Maynard-Casely:
Dünya dışında bir yerde canlılara benzeyen bir şey bulmamızın an meselesi olduğu kanaatindeyim. Bunun nedeni, Güneş Sistemimizde bildiğimiz yaşama ev sahipliği yapma potansiyeline sahip yerler tespit etmemiz.
Jüpiter’in iki büyük uydusu Europa ve Ganymede’in buz altı okyanuslarını düşünün: Bunlar sıcaklığın uygun ve minerallere erişimin olduğu yerler.
Bu yüzden Satürn’ün uydusu Titan’a yönelik çalışmalar konusunda gerçekten heyecanlıyım. Titan’ın yüzeyinde bir takım ilginç moleküllerin yanı sıra bunları taşıyabilecek aktif hava sistemleri de var.
Bunların hepsi göz önüne alındığında, bir yerlerde aktif yaşam için bir sistem bulmamız kaçınılmaz hale geliyor. Peki bu yaşam formları bize ‘merhaba’ diyebilir mi? Bu farklı bir konu.
Uzay teknolojisi uzmanı Rebecca Allen:
Soruya cevabım evet. Ama uzaylılar muhtemelen bize benzemiyorlar.
Yalnızca bizim galaksimizde 100 milyardan fazla gezegen (yaklaşık 6 milyarı Dünya’ya benziyor) olduğu tahmin ediliyor. Dolayısıyla yaşamın başka bir yerde de var olma ihtimali hemen hemen doğrulanmış durumda.
Ancak “uzaylı” kelimesini duyduğumuzda, gözümüzde genellikle insansı bir yaşam biçiminin görüntüsü canlanıyor. Ancak Dünya’da bile en baskın yaşam biçimi çok daha eski, küçük ve esnektir.
Mikroorganizmalardan bahsediyorum. Bu organizmalar, yaşamın mümkün olmayacağı volkanik yarıkların etrafı gibi yerlerde var olarak bilime meydan okuyor. Uzaylı yaşamının “ekstremofil” (insanlar için ölümcül sayılan zor koşullarda hayatta kalabilen organizmalar) biçiminde olacağına bahse girerim.
Peki ya daha gelişmiş yaşam? Gerçek şu ki uzay çok geniş. Ve Kepler görevinden, bırakın Dünya’ya benzeyen bir gezegen tanımlamayı, başka dünyalar bulmanın zor olduğunu öğrendik. Yaşamın Dünya’da gelişmesinin milyarlarca yıl sürdüğü gerçeğini de hesaba katın. İnsanlara benzeyen bir uzaylı türünü bulma şansımız çok zayıf.
Astrobiyolog Martin Van-Kranendonk:
Bu soruya cevabım hayır. Tamamen ampirik verileri kullanırsak ve sorunun, Dünya dışındaki herhangi bir yaşam türüne atıfta bulunduğunu varsayarsak, o zaman cevap (bildiğimiz kadarıyla) hayır olmalıdır.
Ancak elbette, bu soruyla ilgili bilgimiz sınırlı. Evrenin her bir noktasını yaşam konusunda henüz araştırmadık. Başka bir kimyasal sistemde yaşamı neyin oluşturduğunu bilmiyoruz. Dünya’da bile karbon temelli yaşamın, üzerinde fikir birliğine varılmış bir tanımı yok.
Cevabımı bir açıklık getirseydim “Bilmiyorum” derdim. Aslında bu soruya asla kesin olarak cevap veremeyebiliriz. Ancak bunu anlama yolunda yürütülen pek çok çalışma var.
Belki bir gün gezegenler arası komşularımız olup olmadığını veya gerçekten yalnız olup olmadığımızı öğrenebiliriz. Belki de asla öğrenemeyeceğiz.
Kaynak: Independent Türkçe
Yorumlar kapalı.