AA’nın Cumhuriyet’in 100. yıl dönümü dolayısıyla hazırladığı dosya haberler kapsamında bu haberde, Peşaveri’nin hayatı ile ilgili bilgiler derlendi.
Tam olarak 103 yıl önce 6 Nisan 1920’de Halide Edip Adıvar ve Yunus Nadi, medyanın önemini fark eden Mustafa Kemal Atatürk’ün talimatıyla AA’yı kurduklarında, Peşaver doğumlu Abdurrahman Peşaveri, AA’nın ilk muhabirlerinden biri olma ayrıcalığına sahip oldu.
Aslen Keşmirli ve etnik olarak Peştun bir aileye mensup olan Peşaveri, varlıklı Samdani ailesinin oğlu olarak 1886’da dünyaya geldi.
İlk öğrenimini Peşaver’de tamamlayan Peşaveri, yükseköğrenim için gittiği Hindistan’ın Aligarh İslam Üniversitesinde (AMU) eğitimine devam etti.
Peşaveri, üniversite eğitimi devam ederken, Balkan Savaşları için Osmanlı Devleti’ne yardım etmek üzere Dr. Muhtar Ahmed Ensari başkanlığında İstanbul’a gitmeye hazırlanan Hilal-i Ahmer (Kızılay) heyetine dahil oldu ve 1912’de geldiği Türkiye’den bir daha ülkesine dönmedi.
Çanakkale ve Kurtuluş Savaşlarına katılan Peşaveri, AA’nın ilk muhabirleri arasında yerini alırken, Türkiye’nin de ilk Kabil Büyükelçisi oldu.
Peşaveri’nin yeğeni Muhammed Salim Can, amcasının Osmanlı Devleti ve Türkiye Cumhuriyeti’ne hizmetlerini, 13 yıl kaldığı Türkiye’de nasıl güçlü izler bıraktığını AA muhabirine anlattı.
“Lala Turki, Çaça Turki”
Can, Peşaveri’nin Türkiye’de Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere ülkenin kurucu liderleriyle çekilen resimleriyle donatılmış misafir odasında yaptığı açıklamada, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, Türkiye Büyük Millet Meclisinde amcasından bahsetmesiyle onun meşhur olduğunu söyledi.
Amcasının “Lala Turki” (Türk Ağabey) ve “Çaça Turki” (Türk Amca) lakaplarıyla tanındığını ifade eden Can, “Ben 1947’de doğdum. Peşaveri 1925’te vefat etti. Onun hakkında bildiklerim, babamın, amcalarımın ve akrabalarımın anlattıklarından oluşuyor.” ifadelerini kullandı.
Can, Peşaveri’nin bugün Hindistan sınırlarında yer alan Alirgarh’ta eğitim aldığına işaret ederek, “Alirgarh’ta Osmanlı Devleti’ne yardım götürmek amacıyla Kızılay heyeti oluşturuldu. Tabii bu heyet sadece sağlıkçıları alıyordu.” dedi.
“Davasıyla evli olduğunu söylüyordu”
Peşaveri’nin Osmanlı Devleti’ne destek amacıyla İstanbul’a gitmek istediğine atıf yapan Can, “Bu sebeple 4-5 ay paramedik kursuna katılarak eğitim aldı. İstanbul’a gideceğinden babasına bahsetmedi ve yol masrafları için tüm eşyalarını satarak Türkiye’ye gitti.” diye konuştu.
Can, Dr. Muhtar Ahmed Ensari’nin başkanlığındaki Kızılay heyetinin görevini tamamladıktan sonra Hindistan’a döndüğünü belirterek, şunları anlattı:
“Fakat Peşaveri İstanbul’da kaldı ve geri dönmedi. O dönmedi çünkü bu onun göreviydi. Türk kardeşlerini düşünüyordu ve onları kendi kardeşi gibi görüyordu. Bu sebeple Türkiye’de kaldı. Kendisini davasına adamıştı. Kendisine neden evlenmediği sorulduğunda davasıyla evli olduğunu söylüyordu.”
Peşaveri’nin Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Kabil Büyükelçisi olarak Afganistan’a gittiğini belirten Can, “O dönem şartlar gereği kendisini gizleyerek kara yoluyla Afganistan’a ulaştı ve bu yolculuğu 3 ay sürdü.” dedi.
“Köle olmuş bir ülkeyi ziyaret etmem”
Can, Peşaver ile Kabil arasındaki yakın mesafeye işaret ederek, şunları dile getirdi:
“Annesi, amcamdan Peşaver’e gelmesini ve kendisini görmesini istedi. “Tabii diğer akrabaları da bunu istediler. Fakat o bunu reddetti. O dönem Peşaver İngiliz Hindistan’ı yönetimindeydi. Köle olmuş bir ülkeyi ziyaret etmeyeceğini söyledi ve Peşaver’e gelmedi. Ailesi onu görmeye Kabil’e gitti. Annesi gidemedi. Annesini göremeden vefat etti.”
Peşaveri’nin bugün Pakistan ve Türkiye arasında önemli bir yeri olduğuna dikkati çeken Can, “Biz Türkiye sevgisiyle büyütüldük. Bizim amcamız Peşaveri Türkiye’de yatıyor. Türkiye onun ülkesi olduğu kadar bizim de ülkemiz. Bu ilişki hissine sahibiz. Türk halkı ona çok saygı duyuyor, onu kendi ailesinden biri olarak görüyor.” ifadelerini kullandı.
Son olarak Can, amcasıyla ilgili hislerini şöyle aktardı:
“Tüm her şey bir kenara, böyle bir adam, böyle bir adanmışlık, davasına olan aşkı, hayal edilemeyecek bir şey. Tüm bunlar 13 yılda oluyor. 1912’de Türkiye’ye geliyor ve 1925’te vefat ediyor.”
Yorumlar kapalı.